“Peki, o hâlde kötülük nereye gitti?”

Biliyorum, başlıktaki soru biraz saçma gözüküyor.

Haklısınız, sekiz ve dört yaşındaki çocukların vahşice katledildiği, iki yaşındaki bir bebeğin cinsel tacize uğradığı bir dünyada “Ne ortadan kalkması, kötülük âdeta kol geziyor.” diye düşünebilirsiniz.

Yine de acaba bazı şeyleri yanlış değerlendiriyor olabilir miyiz?

Aslında başlıktaki soru bana ait değil. Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın 1990 tarihli “Kötülüğün Şeffaflığı” kitabındaki bölümlerden birisinin başlığı.

Baudrillard uzunca bir süredir "hijyenik" bir toplumda yaşadığımızı söylüyor. Bununla kastı; politikadan sağlığa, ekonomiden cinsel hayata kadar “kötü” olanın hemen ortalıktan kaldırılması.

İster bedende ister toplumda olsun hiç fark etmiyor; “kötü” olan ve kötü olduğu düşünülen her şeye âdeta el çabukluğuyla bir "estetik cerrahi operasyonu" gerçekleştiriliyor. Bu operasyon neticesinde, eskiden "kötü" görülenler artık öyle görülmemeye başlanıyor.

Bir şeyin "kötü" olduğu söylenirse bunun karşısında hemen o şeyin bir "hak" olduğu ortaya konuyor. Böylelikle onun “kötü” ya da “yanlış” olmadığına vicdanen kolaylıkla ikna ediliyoruz.

Baudrillard’ın ifadesiyle “Bildiğimiz tek şey, insan hakları söylemini bağıra bağıra tekrarlamak”.

Hayatta neredeyse sadece “iyi” olduğuna bizi ikna etmeye çalışan bu söylem yüzünden kötülükten söz etme gücünü yitiriyoruz.

Kötünün olmadığını söylemek toplumları giderek "cansızlaştırıyor". Hayatta sadece olumlu şeyler varmış gibi yapa yapa toplumlar kötüye karşı bağışıklığın olmadığı bir yapıya dönüşüyor.

Baudrillard’ın kitabın başka bir bölümünde yer alan o güzel........

© Diriliş Postası