Zorunlu bir İran yazısı…

Amerikan ve İsrail haydutluğunun hükümferma olduğu bir süreçte İran’a dair yazmamak için çok direndim doğrusu.

Amerika ve İsrail karşıtlığını kullanarak Suriye’deki zulümleri görmezden gelenler, zalimler arasında fark olmadığını savunanları; ‘kazanan Amerika/İsrail olur’ teziyle köşeye sıkıştırmaya çalıştılar hep…

Suriye’de bugün gelinen nokta, mezkûr taifenin fena hâlde yanıldığını tebarüz ettirince bu yazıyı yazmak da kaçınılmaz oldu.

Açık söylemek gerekirse en az beş sayfada ele alınacak bir hususu gazete sütununa yansıtmak hayli zor ama yazmasak eğer bazı şeyler eksik kalacak.

Bu nedenle kısa kısa da olsa meseleyi en başından itibaren şöyle özetleyebiliriz...

Şu bir gerçek ki İran, uluslararası ilişkilerde tarih boyunca hep ‘millî menfaatlerini’ öne çıkaran bir siyaset izlemiştir.

Esasen bundan daha tabii bir şey yoktur ve tüm ülkeler için de bu böyledir.

Öyleyse tabii olduğu hâlde bu noktaya neden özellikle vurgu yaptık?

Anlatalım…

Suriye’deki rejimi ayakta tutan Rusya ve İran…

Rusya havadan, İran ise zulüm kıtaları diye tanımlayabileceğimiz milisler ile destek verdi Esed’e.

Babası, amcası ve kardeşi gibi asker olmayan Beşşar Esed, başlangıçta diyaloğa ve hatta reforma çok yakın bir görüntü sergiliyordu.

Kuşkusuz ki Türkiye ile olan ilişkileri bu yaklaşımı serdetmesinde önemli bir rol oynuyordu.

Suriye’yi dünyaya açılan bir kapı gibi gören ve “Şii koridoru” olarak kullanan İran, öteden beri bu yakınlaşmadan rahatsızdı ve Esed’in diyalog teşebbüslerini manipüle etti.

Neticede Türkiye ile ilişkileri koparan ve âdeta İran’a mahkûm olan bir Suriye ile kalmıştı geriye…

İran-Suriye ilişkileri yeni başlamış bir yakınlaşma değil elbette.

Bu ilişkilerin ve yakınlaşmanın tarihi çok eskiye........

© Diriliş Postası