Mehmet Akif'den Mehmet Doğan'a: Muhafazakar ataerkil Müslüman erkeklerin değişmeyen kadın algısı

Mehmet Akif, Mısır'da yaşadığı yıllarda Ferid Vecdi’nin “Müslüman Kadın” kitabını Arapça'dan dilimize çevirmiştir.

Bu çeviri çabası, onun sadece kadın konusundaki fikirlerini ifadesi için değil bu konuda duyduğu endişelerini yansıtması açısından da önemli ve manidardır. Zira Ferid Vecdi, bu kitabı Mısırlı bir hukukçu olan ve Mısır'da ilk defa kadın hakları konusunda kitaplar yazan Kasım Emin'e cevap olarak yazmıştır.

Modern Kadın ve Kadınların Özgürlüğü” adıyla iki kitap yazan Kasım Emin'in kitapları hızlıca ve birçok yayınevi tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Bunu gören Akif, modernizmin ve feminizmin Mısır'da başlayarak ülkemizde ve tüm Müslüman coğrafyada yayılmasını büyük bir tehdit ve tehlike olarak görmüş ve bu iki kitaba cevap mahiyetinde kaleme alınan Ferid Vecdi'ninMüslüman Kadın” kitabını dilimize tercüme etmiştir.

Akif'in bu konudaki fikirlerini, tercüme ettiği kitaptan çıkarmak mümkün oldu benim için. Müslüman Kadın kitabını okuduktan sonra onun sıkı bir hayranı ve fikir olarak takipçisi olan Merhum Mehmet Doğan Bey ile yaşadığım bir hadise, iki beyefendinin de kadın ve aile konusunda da hemfikir olduğunu düşündürdü.

Bu kitabı ve diğer bahsi geçen kitapları içerik olarak incelemek başka bir yazının konusu olsun diye not düşerek bu yazının konusunu “Mehmet Akif'den Mehmet Doğan'a son asrın Müslüman, muhafazakar, ataerkil erkek zihniyetin kadın algısı üzerine bazı tespitlerde bulunmak”; gayesini de “kadın ve aile konusundaki sorunlarımıza farklı bir perspektif sunmak” olarak ifade edebiliriz.

***

Bir yazı yazmıştı.

Kadınlığımızın ahvalini anlatıyordu.

Bir kadın olarak konu bizdik ve fikirlerimizi söyleme hakkımız vardı.

Yazısını kaynak göstererek cevab mahiyetinde bir yazı yazmıştım. Yazı, epeyce beğenildi, kendisinin yazdığı yazıya oldukça makul ve mantıklı eleştiriler getirildi ‘facebook’ sayfamda.

Bunlara tek tek cevap vermek yerine, hepimizi “yazısını yanlış anlamış olmakla” suçladı ve mevzu kapandı.

Şimdi sırayla gideceğim, biliyorum yazı epey uzayacak ama meramımı anlatmamın da başka bir yolu yok.

Yazısı şöyle idi Merhum Mehmet Doğan Bey'in:

Şiddet kime yönelirse yönelsin, kadın, çocuk ve hatta erkek kabul edilebilir bir şey değildir. Canlı varlıklar, hayvanlar için de bu böyledir.

Bugün “şiddet” denildiği zaman “erkek şiddeti” hatırlanıyor. Çünkü haberleşme cihazları, gazeteler, televizyonlar …tek şiddet çeşidi tanıyorlar: Erkek şiddeti! Bu mecraları besleyen, bazıları planlı programlı, resmî-yarı resmî veya gayri resmî yapıların varlığı da bilinmez değildir.

Erkek şiddeti acaba plastik kadınlara mı uygulanıyor? Ancak onlar şiddetin tarafı olacak iradeleri olmadığı için kusursuzdur. Kul kusursuz olmaz, bunun erkeği kadını yoktur.

Şiddeti tek tarafa yıkmak yerine, kadın-erkek ilişkileri konusunda yatıştırıcı tedbirler almak daha hakkaniyetli ve insanidir. Bir cinsi korurken, diğerini peşinen mahkûm etmek hakkı, hakkaniyeti bir yana bırakmak demektir. Şimdilerde, neredeyse insanların bir cinsi bütünüyle potansiyel şiddet unsuru olarak görülmektedir. Son olarak İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelge bu görüşü zirveye çıkarıyor: 5 milyon erkeğin bu minval üzere eğitimden geçirilmesi planlanıyormuş! Kim kimi, hangi esasa göre eğitecek?

Bunun bir başlangıç olduğunu düşünebiliriz, önümüzdeki yıllarda beş milyonu 10 milyona, sonraki yıllarda daha yüksek rakamlara yükselterek bütün erkek cinsini eğitmek hedefleniyor olmalı! Bunu rastgele bir çılgınlık mı, yoksa sosyal paranoya olarak mı nitelemeliyiz? Erkekleri kitle halinde şiddet unsuru olarak görmek başka nasıl izah edilebilir?

Toplumun temelini dinamitlemek!

Türkiye’de Anayasa aileyi esas alıyor, “toplumun temeli ailedir” diyor, bu sürekli teyid ediliyor. Fakat aile merkezli yaklaşımların bilhassa son yıllarda terk edildiğini, şiddeti erkekleştirerek iki cinsin karşılıklılık esasının bir kenara bırakıldığını görüyoruz.

Erkeğin fizikî olarak kadın erkek eşitliğini bozduğu kabul ediliyor ve bunun üzerine bir şiddet kültürü bina ediliyor. Şiddetin fizikisi yanında başka türlü tezahürleri de olabileceği akıldan çıkarılıyor. Yerine göre söz bir şiddet unsurudur! Cinselliğin kullanılması bir şiddet unsurudur.

Kadın-erkek konusunu aileyi hiçe sayan saldırgan feminizm seviyesinde ele almak… 5 milyon erkeğe eğitim vermeye kalkışmak ancak böyle bir arkaplanla açıklanabilir.

Devlet madem aileyi temel olarak almış, uygulamalarda kadının veya erkeğin korunması değil ailenin korunması merkeze konulmalıdır. Eğer aile korunamazsa, ayakta tutulamazsa kadın da hakkıyla korunamaz, erkek de. Ve asıl olan çocuklara olur. Şunu unutmayalım: Milletin geleceğini tehdit eden bir mesele ile karşı karşıyayız.

Meşruiyet çizgisinin dışına çıkmak

Son yıllarda revaç verilen bu anlayış, aile dışı çözümleri, yani cinsler arası gayri meşru ilişkileri yaygınlaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Ailenin........

© Dikgazete.com