Kırım etnik yapısı ve etnogenezi

Etnogenez” sözcüğü, Yunancaethnos” ile “genesis” sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşur. “Genesis” kavramının “yaratılış, oluşum” gibi anlamlara geldiği daha yaygın olarak kabul edilse de “ethnos” kavramının anlam yelpazesi çok geniş olduğundan tam olarak hangi anlama geldiği günümüzde bile tartışma konusudur. [1]

Etnogenez kavramını bilim dünyasında önemli bir noktaya taşıyan, 1 Ekim 1912'de Petersburg'da dünyaya gelen, babası Rus şair ve asker Nikolay S. Gumilev ve annesi Kırım Tatar asıllı ünlü şair Anna Ahmetova [2] olan Lev Gumilyov’a [3] göre etnogenez, bir etnosun tarih sahnesine çıkışından silinişine kadar geçirdiği süreçtir. (…)

Etnogenez süreci yalnızca etnik bir bakış açısıyla ya da etnisite kavramıyla okunamaz. Çünkü etnik yapı, etnogenez sürecinde rol alacak sistemi oluşturabilecek unsurlardan yalnızca biridir. [4]

Nitekim, Gumilev’in Etnogenez, Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri [5] eserinden sonra etnogenez kavramı bilim dünyasının gündeminde sıklıkla yer almış olup, özellikle kitabı Türklerin ve Tatarların Kökeni [6] ismiyle Türkçeye çevrilmiş olan Mirfatih Z. Zekiyev’in Türki-Tatar etnogenezi başta olmak üzere, (Bolgar-Tatarların Etnogenezi, [7]) Kırımçak etnogenezi, [8] Gagauz Etnogenezi, [9] Etnogenez kontekstinde Kıpçaklar ve Azerbaycan [10] gibi çok sayıda çalışma yapılmıştır.

Etnogenez konusunda Kırım çok daha dikkat çekici bir durumdadır. Çünkü, Kırım her zaman Orta Asya ile Avrupa arasında geçiş alanı özelliği taşımıştır. Göç yoluyla gelen Avrupa’nın ilk daimi sakinlerinin 37.000 yıl önce Kırım’a yerleşmesi dahi bunun çarpıcı bir örneğidir. [11]

Kırım’da İskitler, Hunlar, Avarlar, Göktürkler, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kıpçak-Kumanlar ve nihayetinde Altın Orda hükümran olmuştur. Dolayısıyla Kırım, tarih boyunca Türk göçleriyle ve Türk kültürüyle beslenmiş bir coğrafyadır. [12] Kırım Tatarlığının günümüz anlamında oluşumu ise, esasen kendini Altın Orda’nın meşru devamcısı olarak gören Kırım Hanlığı bünyesinde gerçekleşmiştir. Bu hanlığın yönetimi altında başta Kıpçak-Kumanlar olmak üzere bölgeye muhtelif zamanlarda yerleşmiş Türk halkları, Kırım’a zamanla Osmanlı üzerinden göç eden Anadolulu ve Rumelili, çoğunlukla Türk kökenli Müslüman unsurlar ve yarımadada yerleşik olarak bulunup Kırım Hanlığı tebaasındaki Rumlar, Çerkesler, Ermeniler, Gotlar ve İtalyan kolonistleri gibi unsurlar kaynaşarak ortak Türk dilinde, ortak Kırım coğrafi kimliğinde birleşmiştir. [13] Potapov’un bahsettiği üzere, Nayman, Argın, Konrat, Alaç, Kanglı, Şirin, Barin, Nogay gibi Türk etnonimlerinin Kırım’da bulunması, Kırım Tatarlığı etnogenezindeki baskın Türk unsurun kültürel bakiyesi konumundadır. [14]

XIII. yüzyılın başında imparator Cengiz Han’ın torunu (küçük oğlu) Batu Han kumandasındaki ordu Kırım’ı fethederek, 1224’te Altın Orda Devletini kurdu. Kısa sürede Kırım, Altın Orda devletinin hâkimiyeti altına girdi, bununla birlikte İslamiyet hızla yayılmaya başladı. Aynı zamanda halk, gerçek anlamda kaynaşarak aynı dili konuşan homojen bir Türk-Tatar kitlesini oluşturuldu. [15]

Kırım’da Tatar, Nogay, Çerkes, Acem, Kıpti, Rum, Ermeni ve Yahudi topluluk ve milletleri yer almıştır. Kırım halkı dini bakımdan Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler olarak üç gruba ayrılmıştır. [16] Rumlar M.Ö. VI. yy. itibaren, Ermeniler ve Yahudiler M.Ö. I- M.S. IV. yy. itibaren hüküm sürmeye başlamıştır. [17] Kırım nüfusunun çoğunluğunu Müslüman Tatarlar, geri kalanını gayrimüslimler oluşturmuştur. [18]

Kırım Tatarları içinde, özellikle daha önce bölgeye göçmüş olan Türk kavimlerinin, özellikle Rumlar ve Gotlar gibi bölgedeki tarihi daha eski olan halkların içinde eriyip, sonradan “yeniden Türkleşen” bir kısım ahaliyi de terkibine dolaylı olarak katma ihtimali düşünülürse, Kırım Tatarları içinde sadece Ortaçağ’ın son döneminde gelen Türk boyları değil, büyük ihtimalle Erken Ortaçağ’da Kırım’a yerleşmiş olan boylar da bulunmaktadır. [19]

Musevi Kırımçaklar ve Karaylar, Türk dilli Ermeniler (Gregoryan Kıpçaklar), Hristiyan Türk Urumlar, Rum asıllı Hristiyan toplum Rumeyler ise bu uzun tarihi sürecin özgün bakiyeleridir.

Farklı etnik kimlikler ve bunların bakiyelerinin fiziksel ve filolojik farklılıklar bölgeyi gezen seyyahların eserlerinde [20] kendine yer bulmuştur.

Bunlardan Marie Guthrie, 1802 tarihli seyahatnamesinde [21]; tüm yerli sakinler genelde Kırım Tatarı olarak adlandırılmasına ve hepsi aynı dilde konuşmasına rağmen, Tatarların arasında üç farklı halk var gibi görünür ve her biri kendi özelliklerini belirgin bir şekilde belli eder. Yarımadaya girişte insan tipi, çıkık elmacık kemikleri, vücutla orantılı olarak büyük olan başa gömülü küçük eğik gözler, yüksek omuzlar, ince bacaklar, esmer ten, siyah saç, sakalsızlık veya çok az sakal olarak diğerlerinden ayırt edilmektedir. Farklı görünen ikinci topluluk, hep dağlarda karşılaşılan, yuvarlak ve oldukça kirli bir yüz, sağlam bir vücuttur. Üçüncü ve sonuncusu alçak ülkenin vadilerinin ve diğer kısımlarının yerli sakini olan, koyu ten ve daha uzun bir yüz. [22]

Bu tasvirlerden yola çıkıldığında seyyahın Hunların kalıntıları olarak fiziksel özelliklerini tasvir ettiği (ilk) topluluğun Kırımʼda yaşayan Nogay Tatarları olabilme ihtimali yüksektir. İkinci grup, muhtemelen Türklerin fethine kadar orada varlığını sürdüren Gotların kalıntılarıdır. Üçüncüsü ise, Kalmuklardan çok vücut yapılarıyla Avrupalılara benzeyen, gerçek Kırım Tatarlarıdır. [23]

Heber’e göre, Dağlık arazide yaşayan Tatarların yaşlandıklarında büyük ve gür sakalları dikkat çekicidir. Ovada yerleşmiş Tatarlar ise daha az sakallara sahiptir. [24] Seyyahın verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Kırımʼda kuzeye gidildikçe Türk topluluklarında bozkır kültürünü yansıtan özellikler daha baskın hale gelmektedir. [25]

1850’lerin başında Kırım’a gelen ve Bahçesarayʼda yaptığı gezi esnasında gördüğü Tatarlar hakkında genel bir ayrım yapan Henry Scott ise, Kırım Tatarlarının ova ve dağ Tatarları olmak üzere iki sınıfa ayrıldığından bahsetmektedir. Scottʼa göre bunlar sadece alışkanlıklar ve meslek açısından değil, ırk açısından da farklılık gösterir.

İlki, yarımadanın kuzey kesiminin bozkırlarına dağılmış durumdadır, toprağı işler, sığır ve atları yetiştirir ve yanmamış kil tuğlalarından kaba evler inşa eder. Tipleri Moğol özellikleri taşır. İkincisi, birçok endüstriyel sanatı takip eder, bahçecilik sever, tütün, keten ve asma yetiştirir ve yüzleri Kafkas topluluklarına benzer. Diğerlerinden daha fazla sakalları vardır ve orta boyun üzerindedirler. Ona göre Anadolu Türklerine veya diğer Avrupalılara benzeyen çeşitli ırkların bir karışımı olmaları gerekir, çoğu kahverengi saçlı ve açık tenlidir. [26]

Spencer ise Kırımʼın güney sahilindeki Tatarların, genel olarak uzun boylu ve yapılı, düzgün yüz hatlarına sahip ve zeki görünümlü olduklarını vurgulayarak Kırımʼdaki diğer topluluklardan daha üstün göründüklerini dile getirmiştir. Aktarımların devamında ise Kırımʼın daha iç kesimlerinde yaşayan Nogayların sağlam yapılı, sarı veya koyu tenli, savaşçı özelliklere sahip olduklarını vurgulamıştır. [27]

19. Yüzyılda Kırım’a seyahat eden batılı seyyahları inceleyen Yağmur Derin Ükten’e göre, seyyahların buraya kadar verdikleri bilgiler değerlendirildiğinde Kırımʼdaki Türk tipinin iki farklı özellik sergilediği anlaşılmaktadır ki bugün, Tatar ve Nogay tipi olarak ayırt edilen bu farklılığın sebebi bölgeye farklı zamanlarda farklı bölgelerden gerçekleşen Türk göçleriyle alakalıdır. [28]

Esas olarak Kırım Türkleri üç kültür sahasına sahip olup Çöl taraflılar, Dağlılar ve Yalı Boylular şeklinde ifade edilen zümrelere ayrılırlar. Bu zümreler fiziki tip, iktisadî faaliyetler, anadilin şive hususiyetleri itibariyle birbirinden farklı özellikler gösterirler ki bu ayırt edici fark 1944 yılında yaşanan sürgün hadisesine kadar devam etmiştir. [29]

Çöl bölgesinde yaşayan Kırım Tatar Türkleri dağlıları “tat” adı ile anmışlardır. [30] Kırım’ın güney bölgesinde yaşayanlar ise Yalı Boylular şeklinde adlandırılmıştır. Antropolojik açıdan mongoloid tipte değillerdir. [31] Dağ bölgesindeki Kırım Türklerinin şekillenmesinde İskitler, Bizanslılar, Gotalanlar, Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler ve Kıpçaklar rol oynamıştır. Antropolojik olarak mongoloid tipte değillerdir. [32]

Kuzeyde bulunan Çöl bölgesindeki Kırım Tatar Türklerinin şekillenmesi, XVI. yüzyılda Kıpçaklar ve Mangıtların etkisiyle gerçekleşmiştir. Allah’ı “Allah”, “Tanrı”, “Huda” ve “Rabbi” şeklinde adlandırırlar. [33] Antropolojik olarak % 10 oranında mongoloid (daha çekik gözlü ve çıkık elmacık kemikli) tiptedirler. [34]

Kırım Devlet Üniversitesi Kırım Eğitim Enstitüsü Şarkiyat Bölümünde Güzel Yazı ve Paleografya, Türk Dili, Kırım Tatarlarında Folklor ve Etnografya gibi dersler vermiş olup aynı zamanda Tavriçeskiy Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Cemiyetinin yönetim kurulu üyesi; Kırım Müze İşleri ve Sanat, Doğa ve Günlük Yaşamı Koruma Komitesi’nin Arkeoloji Komisyonu üyesi olarak faaliyetlerde bulunmuş [35] olan Osman Nuri Akçokraklı’nın Kırım’da Etnografya [36] çalışması dikkat çekicidir.

Akçoraklı, makalesinde; “Eski zamanlarda ırkları belli olmayan Kimmerler, Tavrlar, İskitler ve daha sonraki zamanlarda Gotlar, Hazarlar, Alanlar ve Aslar Küçük Kırım’da pek çok nesil bıraktılar. Bu kavimlerin her biri, birbirine karışarak yeni nesiller meydana getirdi; her biri kendi dilinden, âdet ve inançlarından bizlere birçok şey bıraktı. Bu kavimler, zaman zaman dinlerini değiştirdiler.........

© Dikgazete.com