Washington’un Türkiye kuşatması: Müttefiklikten operasyonel baskıya!

Bir süredir Avrupa başkentlerinde ve Ankara’da, Trump’ın Türkiye’ye yönelik bilindik ajandasından farklı bir gündem izlediği konuşuluyor. Trump, kendisini çoktan “dünya liginin birincisi” ilan etmiş bir lider refleksiyle, diğer ülke liderlerinden ağzından çıkan her sözün emir telakki edilmesini bekliyor.

Her ne kadar Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik “dostum” şeklindeki iltifatlarını sürdürse de, ABD’nin müesses nizamı Trump’ı Türkiye’ye karşı bazı yaptırımları uygulamaya zorlayan bir baskı unsuru olarak öne çıkıyor. Bu durum, liderler arası sıcak söylem ile Washington’daki farklı çıkar gruplarının ürettiği yapısal gerilimi bir kez daha gözler önüne seriyor.

Neden böyle bir şey olsun ki”, der gibisiniz? Haklısınız. Bunlara yönelik kamuoyunda gündem oluşturan isimlerden biri 1970 doğumlu Sibel Deniz Edmonds’tur. İran Azeri Türkü bir baba ve Türk bir annenin kızıdır. Edmonds’un, 1988’de ABD’ye öğrenci olarak gelmeden önce İran ve Türkiye’de yaşadığı bilinmektedir. İyi derecede Türkçe, Farsça, İngilizce bilmektedir. George Washington Üniversitesi’nde psikoloji ve ceza hukuku eğitimi aldıktan sonra, George Mason Üniversitesi’nde kamu politikası ve uluslararası ticaret alanlarında yüksek lisans yapmıştır.

Eski bir Federal Soruşturma Bürosu (FBI) çevirmeni ve Ulusal Güvenlik Muhbirleri Koalisyonu’nun (NSWBC) kurucusu olan Edmonds, Mart 2002’de FBI’nın Washington ofisinden kovulmasıyla kamuoyunun dikkatini çekmiştir. ABD makamları, Sibel Edmonds’u,Türk uyruklu kişilerin eylemlerini örtbas etmekle, güvenlik açıkları ve istihbarat sorunları gibi ulusal güvenliği tehdit edici faaliyetlerde bulunmak”la suçlamıştır. Edmonds ise Türk kökenli ve Türkiye dostudur.

Türkiye son dönemde art arda yaşanan gizemli ve endişe verici olaylarla karşı karşıya. Karadeniz’de gemileri saldırıya uğruyor, hava sahasını ihlal eden insansız hava araçları başkent Ankara yakınlarına kadar sokulabiliyor. Daha da çarpıcı olan, Libya’nın en üst düzey askeri komutanını taşıdığı bildirilen bir iş jetinin, kalkıştan kısa süre sonra Ankara’nın güneyinde düşmesiydi.

- Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Ahmed Al-Haddad’ın içinde bulunduğu jet düştü

Bu olayın yaşandğı Salı gecesi, yıldırım hızıyla Türkiye başkent hava sahasının geçici olarak kapatılması, meselenin sıradan bir havacılık kazasının ötesinde ele alındığını gösterdi.

Bu tür radikal önlemler, genellikle henüz çözülmemiş güvenlik riskleri veya yetkililerin olası tehditleri değerlendirdiği kritik anlarda, doğrudan başkent güvenliğini sağlamak amacıyla uygulanır. Hava sahasının kapatılması; uçuşların yönlendirilmesine, acil güvenlik önlemlerinin devreye sokulmasına ve NATO üyesi bir ülkede yürütülen kapsamlı bir soruşturmaya yol açtı.

Yeni ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi, dünyayı yeniden nüfuz ve çıkar alanlarına ayırmayı hedefleyen bir yaklaşımı esas alıyor. Bu zihniyet, çok taraflılık ve kurallara dayalı uluslararası düzen söylemiyle çeliştiği gibi, 19. yüzyılın güç dengelerine dayalı emperyal rekabet anlayışını da fazlasıyla çağrıştırıyor.

Washington’un bu eksen kayması, özellikle doğusunda revizyonist bir Rusya ile yüz yüze bulunan Avrupa’yı stratejik açıdan daha kırılgan bir konuma sürüklüyor. ABD’nin küresel önceliklerini Asya-Pasifik’e kaydırması ve Avrupa güvenliğini ikincil bir mesele olarak ele alması, kıtanın hem doğudan hem de batıdan sıkışmasına yol açabilecek sonuçlar doğuruyor.

Avrupalılar için tek çıkış yolu, güvenliklerini ve çıkarlarını tek tek ulus-devletler üzerinden değil, kolektif bir güç çarpanı yaratan Avrupa Birliği üzerinden tanımlamak gibi görünüyor. O nedenle Birleşik Avrupa Ordusunun temeli atıldı.

Günümüz küresel rekabet ortamında, tekil bir Avrupa devletinin etki kapasitesi sınırlıyken, ortak hareket edebilen bir AB hem jeopolitik hem de jeostratejik düzlemde daha caydırıcı ve belirleyici bir aktör olma potansiyeline sahip. Aksi halde Avrupa, büyük güçler arasındaki yeni paylaşım mücadelesinde edilgen bir coğrafya olma riskini bertaraf edemeyecektir.

Ankara, Trump döneminde ABD ile Avrupa arasında derinleşen transatlantik çatlağı, Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisindeki vazgeçilmez rolünü pekiştirmek için stratejik bir fırsat olarak mütalaa etmektedir.

ABD’nin stratejik ağırlık merkezini Asya-Pasifik eksenine kaydırması ve NATO’ya yönelik sorgulayıcı tutumu, Avrupa’da ciddi bir güvenlik boşluğu oluşturmaktadır. Bu konjonktürde Türkiye; sert güç kapasitesi, operasyonel tecrübesi ve dinamik savunma sanayisi sayesinde Avrupa açısından kritik bir güvenlik sağlayıcı (security provider) olarak öne çıkmaktadır.

Türk dış politikası, ortaya çıkan bu yeni jeopolitik denklemi; PESCO ve Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası gibi, geçmişte büyük ölçüde dışlandığı kurumsal iş birliği mekanizmalarına yeniden dâhil olabilmek için bir kaldıraç olarak kullanmayı hedeflemektedir.

Nihayetinde Ankara, stratejik otonomi arayışındaki bir Avrupa’nın, Türkiye’nin jeopolitik ağırlığını ve askeri caydırıcılığını rasyonel bir zorunluluk olarak kabul edeceği varsayımı üzerinden hareket etmektedir.

Türk devleti, Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarında yirmi yılı aşkın bir süredir, Batı, Rusya ve Çin arasında dikkatle........

© Dikgazete.com