menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

NATO’nun sertleşen çizgisi, Aşkabat’ın barış sembolizmi ve Ankara’nın gerçek hesapları

11 12
saturday

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin Berlin’de yaptığı açıklamalar; Avrupa güvenlik düzeninin artık geri dönüşsüz biçimde değiştiğinin ilanı niteliğinde.

Rutte, Rusya’nın önümüzdeki beş yıl içinde NATO’ya karşı güç kullanmaya hazırlandığı yönünde alışılmışın ötesinde sert bir uyarı yaptı.

Bu mesaj, yalnızca Kremlin’e gönderilmiş bir caydırıcılık sinyali değil; aynı zamanda NATO içindeki tüm başkentlere yönelik açık bir çağrı: “Rehavet devri bitti.”

Savunma harcamalarının GSYH’nin yüzde 2’sini aşması gerektiğini söyleyen Rutte, daha talepkâr, daha uyarıcı ve daha hırslı bir NATO döneminin kapıda olduğunu gösterdi.

Tam da bu atmosferde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan ziyareti, Ankara’nın “barış diplomasisi” vurgusunu öne çıkardı.

Ancak bu iki gelişme yan yana okunduğunda Türkiye’nin dış politikasını şekillendiren temel paradoks daha görünür hâle geliyor: Söylem ile gerçeklik arasındaki makas giderek açılıyor.

Bir tarafta NATO’nun canhıraş savaş çağrısı diğer taraftan Türkiye’nin barış çağrısı!

Rutte’nin açıklamaları, Türkiye’nin NATO içindeki rolünü üç temel başlıkta yeniden tanımlamaya itiyor:

(a) Sertleşen Tehdit Algısı

Rusya’nın “bölgesel sorun” olmaktan çıkarılıp “Avrupa güvenliğinin bütününü tehdit eden aktör” olarak tanımlanması, Türkiye’nin Karadeniz’de yürüttüğü hassas denge politikasını zorluyor.

Ankara, Montrö rejimini titizlikle uygulayarak gerilimi kontrol altında tutmaya çalışsa da NATO söylemindeki sertleşme Türkiye’nin manevra alanını daraltabilir.

(b) Savunma Sanayiinde Baskı ve Fırsat

Avrupa ülkelerinin savunmaya daha fazla kaynak ayırması, Türkiye için hem mali baskı hem de stratejik fırsat anlamına geliyor.

NATO projelerine daha........

© Dikgazete.com