Eski İstihbaratçı Hakan Fidan’ın mekik dokuyuşu; Türkiye’nin Diplomasi atağı

Dünyanın siyasi ve ekonomik dengesi değişirken, Türkiye'nin bu değişimlere nasıl uyum sağlayacağı ve ulusal çıkarlarını nasıl koruyacağı önemli bir soru.

Türkiye, bu sorunun farkında. Önden hazırlık yaparak; ülkelerin alabileceği tavrı kestirebiliyor. Ayrıca jeopolitik olayların içerisine dalarak, bilek güreşine girişebiliyor ve er meydanında kozunu paylaşıyor.

Amerika, halen denizde ve havada güçlü olsa da hakimiyetinin azalması ve iç siyasetindeki yalpalanması; Türkiye gibi bölgesel güç olan ülkeleri elbette yeni arayışlara itiyor.

Tek sesli dünya yok artık.

Çin, ekonomik bir güç olarak yükselmesine rağmen; bu gücünü kullanabileceği ve beraber hareket edebileceği ülkelere ihtiyaç duyuyor. Elindeki malı pazarlamak Çin’e artı değer katmıyor.

Bir esnafın ürettiği malı müşterisine satmasıyla; sadece alıcı ve satıcıyı buluşuyor. Bundan ötesi yok. Yani Çin; piyasanın en büyük esnafı gibi görünmek istemiyor.

Çin, uluslararası kırılmalarda güçlü partnerlere ihtiyaç duyuyor.

Eski siyasetçilerden Demirel’in kullandığı, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” sözü, artık karşılığını buluyor.

Çin ile Avrupa arasında koskoca Türk Devletler Teşkilatı; Türkistan var. Çin, adım atabilmek için Türkistan’ın kapısını çalmak zorunda. Bu çerçevede Türkiye, artık Çin’in kapı komşusu.

Bu demek değil ki; Gecemiz, gündüzümüz bir; yediğimiz içtiğimiz ayrı düşmez.

Çin’i iyi biliyoruz; Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türk halkına yapılan soykırım, kültürel dejenerasyon ve dini baskı bizi üzüyor. İnsani özgürlüklerinin payını almaları, Uygur halkının talebi.

Türklerin varlığı, Çin için kültürel bir zenginlik. Milli kıyafetleri, müzik ve dansları; Çin Halk Cumhuriyeti kültürüne renk katıyor. Bu durum, Çin için tehlike arz etmiyor.

Dikkat ederseniz sosyal medyada Uygur Dans ve müziği birileri tarafından kotarılıyor; ön plana çıkartılıyor. Müslüman Uygurlar, sadece dansları ile özdeşleştiriliyor.

Halbuki Uygur Türklerini aynı coğrafyada yaşayan Çin Halkı ile ayıran en büyük faktör Müslüman olmaları.

Materyalist ve Marksist ideolojinin devlete bürünmüş hali Çin’de din; özellikle İslam en büyük düşman. Çünkü Allah’ın varlığı ve bir olduğu söylemi; Çin ideolojisinin sıfırlanması demek.

Çin bu sebeple, Müslüman Uygur Halkını dönüştürmek/ Çinlileştirmek için İslam’a sıfır tolerans tanıyor.

İslam gastronomisinde en temel haram; domuz eti ve alkol. Bizi diğer inanç topluluklarından ayıran fark, dini gastronominin bu kuralı.

Müslüman Uygur toplumuna domuz eti ve alkol dayatması söz konusu. Çin, öncelikle yemek/ gastronomi yolu ile Uygur halkını çözmek istiyor.

Türkiye Dışişleri bakanı Hakan Fidan, tüm bu verilere sahip bir şekilde Çin’e ziyaret gerçekleştirdi. Çin’i ziyaret ederek birçok katmanda fayda sağlandı.

Nasıl ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonrası ilk ziyaretini Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs........

© Dikgazete.com