Fetullahçı kumpas; Selam Tevhid davası (2) |
ZÜRİH, İsviçre
Bu yazı serisinde amacım; yakın dönemin bir kesitinde yaşananların günümüzdeki sonuçlarını irdelemektir. Stefan Zweig, gelecek nesilleri uyarmak için; “İnsanların yaşadıkları dönemlere damga vuran hareketlerin başlangıç noktasını tam görememesi, tarihin şaşmaz cilvesidir’’ demişti. Üstad’ın bu cümlesinin bendeki yankısı oldu bu konuyu yazmak.
Ulaşmak istediğim kitle ise; alevi, seküler, CHP’li, sol mahallenin yanında hala “Fetullahçı” gurup içinde veya ayrılmış olup, hikâyeyi bir de “mahallesi” dışından dinlemek isteyenlerdir.
Böylelikle anlamlandıramayıp “ne yaşadık biz, neden böyle oldu?” sorularına da cevap niteliğinde katkı vermiş oluruz.
“En doğrusunu biz biliyoruz” diyen Gülenciler ve mezkûr konulardaki saklanamayan cehaletleriyle seküler kesim için aydınlatıcı olabilir.
Şeffaf olmayan, dışa kapalı bütün yapılarda “gizem” ve “vehm” ne kadar köpürtülürse cesametin de o derece devasalaştığına iman edilir. Kurumsal aidiyet, bu iki duygunun manipülasyonuyla tahkim edilir. Fikri stabilite ise; konuşulacak konulardan okunacak kitaplara kadar yukarıdan belirlenerek sağlanır. Geleneksel yapılar, okunacak kitaplar seçkisinde baskıcı olsalar da radikal İslamcı guruplar özgürdüler.
Gülenistlerde okuma programı, Saidi Nursi kitaplarıyla oluşturulmuşken bir yandan da Fetullah Gülen’in video kasetlerinden sohbetleri dinlenirdi. Okul kitapları veya mesleki zorunluluklar dışında başka kaynaklara yönelmek os-saaat dinden çıkmak olabilirdi.
Radikallerdeki özgür okuma ve tartışma ortamları özgür bireylerin yetişmesini sağladı. Kültürel hayata katılabildiler, estetik ve sanata dair farkındalıklarını........