Bir Mustafa Kemal anatomisi

Mustafa Kemal Atatürk, çağdaşlarının çoğu unutulalı yıllar olmuşken hâlâ tartışılıyor. Kimine göre kurtarıcı, kimine göre “despot”. Peki neden? Bu ay, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hakkında bir yazı ile sizlerin karşısındayım.

Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgale direnişi örgütleyen ve Cumhuriyeti kuran Gazi Paşa, ölümünün üzerinden onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen özellikle son dönemde kamuoyunun en çok konuştuğu tarihi figürlerden biri.

Çağdaşlarının çoğu kendi ülkelerinde unutulup, tarih sahnesindeki yerlerine çekilmişken, Atatürk hem hayatı hem de icraatlarıyla Türkiye’de sürekli gündemde kalmaya devam ediyor. Türk halkının büyük bir bölümü ona sevgi ve minnet beslerken, bir kesimde ise hakarete varan bir nefretin var olduğu görülüyor. Bu karşıtlığın köklerinin tarihimizde yattığını düşünüyorum. Bu nedenle sizleri biraz geçmişe götürmek istiyorum.

Uzun yıllar yurt dışında yaşayan biri olarak, birçok ülkenin kütüphanelerinde Atatürk hakkında yazılmış yabancı kaynakları inceleme fırsatım oldu. Bu eserlerin çoğunda Mustafa Kemal, döneminin “tek adam” liderleriyle kıyaslanıyor ve "ilerici bir despot" olarak tanımlanıyor.

Gerçekten de Atatürk’ün yaşadığı dönemde dünyanın büyük bir kısmı otoriter liderler tarafından yönetiliyordu. Ancak onu Hitler, Mussolini, Stalin ve Franco gibi diktatörlerden ayıran en belirgin fark, ülkesini karanlıktan aydınlığa taşımayı hedefleyen köklü ve ilerici reformlara imza atmış olmasıydı.

Tarih bize, ülkelerin kurucu liderlerinin genellikle iki kategoriden birine ait olduğunu gösterir:
Ya savaş meydanlarında öne çıkan askerî komutanlardır ya da kalabalıkları peşinden sürükleyen ideolojik önderler...

Örneğin; ABD’nin kurucu babası George Washington, İngilizlere karşı zafer kazanan bir generaldi. Simon Bolivar, Latin Amerika’yı İspanyol sömürgecilerden........

© Dikgazete.com