Güzel tedirginlik

Okurumuz Serpil Kürçe-Bardot’dan şu mektubu aldım:

“Bugünkü yazınızı okudum ve sonraki yazılarınızdan biri için ‘istek’ yapabilir miyim? Moby Dick dışında girişlerini en çok beğendiğiniz bir kaç kitap söyleyecek olsaydınız hangileri olurdu?

(Bu arada size yazmak sanırım bende stres yaratıyor, kendinizi ‘düzgün imla’ konusunda konumlandırarak yazar-okuyucu ilişkilerinizi baltalamış olabilir misiniz? Büyük olasılıkla böyle hisseden sadece ben değilimdir.)”

Yalnız değil Serpil Hanım gerçekten de, bana yazarken hata yapma tedirginliği yaşadığını söyleyen okurlar oldu daha önce de. Ama buradaki soruyu kimse sormamıştı, böyle bir sorun benim de aklıma hiç gelmemişti.

Bu köşede dil yazıları yazıyorum, daha doğrusu dilin dikenleri üzerine. Yanlış kullanımlardan söz ediyorum tabii ama kendimi ‘dil yanlışları komiseri’ gibi konumlandırmayı hiç istememiştim. Amacım, yanlışları ve çirkinlikleri başa kakmak değil, bilebildiğimce ve dilim döndüğünce o yanlışların doğrularını, o çirkinliklerin güzellerini göstermek, daha da önemlisi, kullandığımız dil üstüne, yazdığımız her kelime ve koyduğumuz her işaret üstüne düşünmeyi teşvik etmek. Bunun da yazar-okur ilişkilerini baltalayabileceği hiç aklıma gelmedi.

Nasıl gelsin? Ben de dille ilgili sorunları dert eden birçok bilgin ve yazar gibi, dikenlerinden arınmış temiz bir dilin, güçlü ifadelerin insanlararası ilişkileri geliştireceğini, fikirleri berraklaştıracağını düşünürüm.

İktidarlar, politikacılar ve bilimum madrabazlar da dili kullanır, bildiğiniz gibi, bütün ideolojik şeytanlıklar, hırsız aldatmaları, yalancı palavraları da dile gömülüdür. Dile dikkat kesilen biri bu madrabazlara pabuç bırakmaz, mandepsiye basmaz. Dille döndürüyorlar dünyayı, dünyayı dillerinde oynatıyorlar. Bu durumda en çok titizlenmemiz gereken nesne dil değilse nedir?

Hem zaten dil kuru bir dilbilgisi kuralları ortamı değil, bir mantık örgüsüdür; yazarken kuracağımız, okurken çözeceğimiz mesele de budur işte, bu örgüdür. Bir metni ele verecek, dilin foyasını ortaya çıkaracak ipuçlarının bazıları bu örgüye gömülüdür. Cümlenin kendisi ve cümleler dizisi de bizatihi bu örgüdür. Geri kalan ipuçları da kelimelerde/kavramlardadır.

Yani ben aslında ‘düzgün imla’ kovalamıyorum, aklımın erdiğince mantık örgüsü arıyorum, gördüğüm örgüyü sorguluyorum, kullanılan kelimeleri didikliyorum. Zaten benim imlam da ‘düzgün’ değil, imla kılavuzlarına uymuyorum bazı bakımlardan. Eksik, yetersiz, çirkin anlatımları, iyi yazılmamış metinleri iştahla eleştiriyorum, çünkü bunlar, isteyerek olmasa da, yalana dolana, onun bunun suyuna gitmeye hizmet eder. Yazı kimsenin suyuna gitmemelidir.

Orhan Veli’nin şu sözü hepimizin kulağına küpe olmalıdır: “… şair okuyucuyu dürtmek, basmakalıp sözlerin içine attığı gaflet uykusundan uyandırmak istiyor.”

Yazar da bunu istemeli, okuru silkelemeli, sarsmalı, tedirgin etmelidir. Hem zaten kimi tedirginlikler iyidir, tetikte olmayı gerektirir. Dil konusunda da tetikte olmak gerekir. Bazı okurlarla mektup ilişkileri kurduk bu........

© Diken