Otoriter idarelerin giderek popülerleştiği bir dönemdeyiz. Dünyaya örneklik etmiş klasik demokrasilerin sıvası dökülürken, çoğunda sağ-otoriter siyasetçiler revaçta. II Dünya Savaşı’nda kürenin önemlice kısmını kana bulayan faşist rejim deneyimlerinin on yıllar sonrasında demokrasilerin tarihsel kazanımları yok ediliyor ve siyasette hot-zot karakterler itibar görüyor.
Her şeyin altüst olduğu bu devirden bakınca, 1930’lar dünyası ve faşizmin ya da faşist sistemlerin kıyısında dolaşan katı sağ-popülizm örneklerinin daha da ilgi çekici göründüğünü söylemek mümkün. 20. yüzyıl siyasal rejimlerini anlatan her kitap günümüzü çağrıştırıyor. İktidara gelme biçimleri, propaganda yöntemleri, yurttaşı büyülemek için başvurdukları araçlar, gereksinim duyulan düşmanlıklar, sıradan insanın ruh hali vb.
Bugün söz etmek istediğim kitap birkaç ay önce İletişim’den yayınlandı. Ursula Prutsch’un kaleme aldığı ve Dilek Çınar tarafından çevrilen çalışmanın adı, ‘Eva Perón– Bir Efsanenin Yaşamı ve Ölümü.’
Eva Perón’un ve kocası, darbeci devlet başkanı Juan Perón’un hikâyesinden haberdar olmayan pek yoktur. Prutsch, konuyu enine boyuna ve arka planda dönemin Arjantin siyasetiyle birlikte ele almış. 33 yıllık kısacık ömrüne çok şey sığdıran bu efsanevi kişiliği her bakımdan başarıyla anlatıyor. Arjantin belli açılardan Türkiye’yi çağrıştırır; sol deneyimine galebe çalan darbeler tarihi ve faşizm, halkını zaman zaman yaşadığı bolluğa pişman eden şiddetli ekonomik krizleri, kültürel-sınıfsal çatışmaları… Günümüzdeki devlet başkanı da, seçim propagandasında elektrikli testereyle poz veren, Milei.
Mayıs 1919’da Arjantin’in ‘çorak bir bölgesinde’ dünyaya gelen Maria Eva Ibarguren (Eva ) ve kardeşleri, yaşama ‘gayrimeşru’ etiketiyle başlamış. Yıllar sonra evleneceği Juan Perón gibi. (Soyadını ‘Duarte’ şeklinde kaydettiriyor.) Yazarın sözcükleriyle, “Gayrimeşru doğmuş olmak ve babasız büyümek onun hayatındaki planlara ve davranışlarına damgasını vuracaktır.” Zorlu bir çocukluk-ilk gençlik ve anlaşılan, sona ermeyen bir şöhret, ‘görünme’ hırsı var. Önce radyo tiyatrolarında kendini gösteriyor. Fazlaca yetenekli olmasa da oyunculuğa başlıyor ve 1930’ların sonunda bir dergiye kapak olmayı başarıyor. O esnada Juan Perón çalışma bakanlığında müsteşar. Kader, onların yolunu Ocak 1944’te Mendoza’daki şiddetli depremin ardından gerçekleşen etkinlikler esnasında birleştiriyor.
1944’te bir grup askerle birlikte yaptığı darbeyle iktidara gelmiştir Juan Perón. Yoksul çocukluğunun ardından askerî okula giden Peron, askerî ateşelik görevinde bulunuyor. Hitler Almanya’sına daha mesafeli olan Perón (yazara göre “antisemit değildi, ama III. Reich’ı da hiçbir zaman açıkça eleştirmemişti.”) İtalya’daki görevi sırasında Mussolini siyasetini inceleyen ve onun ekonomi........