Çiğdem Toker öğretmenliğe devam ediyor

Çiğdem Toker’in 2019’da yayınlanan çalışması ‘Kamu İhalelerinde Olağan İşler’di ve kitap hakkındaki yazımın başlığı ‘Bir yurttaşlık öğretmeni olarak Çiğdem Toker’di. Toker, birkaç hafta önce yayınlanan yeni kitabında öğretmenliğe devam ediyor: ‘Yap İşlet Devret Projeleri’ne/ Devletin Cebinden/Büyük Simbiyoz.’ (Tekin Yayınevi)

Çiğdem Toker’in yazı ve kitaplarıyla yaptığının ancak öğretmenlik uğraşının başat anlamıyla, değeriyle karşılanabileceğini düşünüyorum. Ülkenin şu koşullarında her riski göze alarak kamuyu bilgilendirmeye çalışan ve toplum içinde azınlıkta kalan gazetecilerin hepsi benzer bir işlev yerine getiriyor. Kamunun, yurttaşın, bizlerin hakkını hukukunu savunuyorlar. Çiğdem Toker bu savunuyu en iyi yapanlardan.

Toker’in gazeteciliğinde iyi hukukçuluk, araştırmacılık, çözümleme gücü, özen, aydınlatma istek ve merakı ile sözünü sakınmama hasletleri, bir arada. Kamusal olanla ilgili Çiğdem Toker, bizim olanla, ortak olanla. ‘Demos’ için, ‘cumhur’ için çabası düşünüldüğünde böyle bir gazetecilik faaliyetinin ‘Cumhuriyet’ ve ‘demokrasi’nin nasıl da hayrına olduğunu görmek mümkün.

Kuşkusuz demokratik olmayan devletlerin de yurttaşı var. Bir devletin yurttaşı olabilmek için o devletin demokratik siyasal sisteme sahip olması şart değil. Fakat yurttaşlığın doğumu ile demokrasinin icadı arasında güçlü bağ var. Önce bir sınıf doğdu, o sınıf rakibi olan diğerlerini bir gün ittifak kurarak diğer gün çatışarak alt etti ve sonunda egemen oldu.

Günümüz klasik demokrasilerinin eşit yurttaşlığı için ise o sınıfın bağrından başka bir gücün doğması, 19’uncu yüzyıldan başlayarak mücadele vermesi, başta oy hakkı olmak üzere diğer yurttaş haklarını kazanması gerekti. Klasik-liberal-burjuva demokrasisi olarak adlandırılan, yön bakımından ‘Batı’ ile özdeşleşmiş ve aslında her zaman ‘kasa’nın kazandığı demokratik sistemin doğumunda, parlamentonun monark karşısında söz sahibi olmasında en önemli faktör ‘vergi’ meselesiydi. Uyruk temsilcileri, yüzyıllar öncesinin İngiltere’sinde hükümdara, “Eğer savaş için vergi salmaya ihtiyacın varsa, önce sana ilettiğimiz şu dilekçelerdeki talepleri kabul edeceksin” dedi. Yasama yetkisi buradan çıktı. Demek ki demokrasilerde temsil/yurttaşlık ile vergi arasında sarsılmaz bir ilişki var. Son iki yüzyılda oy hakkı demokratikleştikçe bu bağ da güçlendi.

Dolayısıyla verginin nasıl harcanacağını söyleyen bütçenin hazırlanması, tartışılması ve denetlenmesi, bir demokratik sistemde yöneten ile yönetilen arasında kurulan ilişkinin turnusolü. Yurttaş ödediği verginin nereye........

© Diken