Seçim, geçim, popülizm

“Büyük bir tepeyi aştığında insanın bulacağı şey daha aşılacak çok tepe olduğudur.”

Nelson Mandela söylemiş bunu; ne kadar çok tepe aştığını da ucundan bucağından biliyoruz. Bu ülke için şimdi bunu hatırlamanın zamanıdır.

Yerel yönetimlerle ilgili bir seçim yaşadık ve bu seçimlerin daha baştan bunun ötesinde bir anlam taşıdığını biliyorduk. Seçim sonuçlarının çoğunlukla genel seçim gibi yorumlanması da bunu göstermekte.

Bir bakıma, 14 Mayıs’ta değişmesi beklenen ‘ülkenin kaderinin şimdi gerçekleştiği düşünülüyor.

Geç olsun, güç olmasın diyelim.

Kader meselesi devreye girince, seçimlerin anlamı en başta halka ve demokrasiye güvenmeye geliyor ki, doğru… Demokrasi, sandık demokrasisine dönmüş olsa bile olumlu sonuçlar alınabiliyor demek ki!

İktidarın oylarındaki azalmanın nedenleri de çok tartışılmakta. Bu konuda, Demirel’in, Boş tencerelerin yıkamayacağı iktidar yoktursözünü hatırlatanlar çoğunlukta; buna da doğru demek gerekir.

Kendileri arasında ‘kibirden‘ söz edenler de var, o da doğru…

Bu milletin gücü sevdiği, güç verdiğinin saraylarda oturmasına ses etmediği düşünülebilir ama afra tafranın, sarayların göze battığı zamanların geleceğini de hesaba katmak gerekir. Hele tencereler boşalmışsa…

Kendi açımdan ise seçim sonuçlarının, bu ülkede çok hırpalandığını düşündüğüm ‘siyaset ve demokrasi adına umut vericiolduğunu söylemek isterim.

Yıllardır siyasetin bir avuç siyaset taciri için rant kapısı, çoğunluk için hayal kırıklığı, muhalif görüşte olanlar içinse eziyet haline geldiği bir ülkede yaşıyoruz.

Demokrasi diye diye ‘demokrasi sopalanmakta.

Demokrasiden söz ediliyorsa, uyulması gereken anayasa, bağımsız olması gereken yargı, özerk olması gereken medya ve üniversiteler, tarafsız olması gereken cumhurbaşkanı; hangisi var?

Buna karşın basın özgürlüğü açısından 180 ülke arasında 165. sıradayız.

Bu nedenledir ki, seçimler, iki farklı dünyanın karşı karşıya gelmesi gibi bir anlam kazandı bu ülkede. Her seçimde, farklı dünya görüşleri mazereti altında farklı sistemler karşı karşıya geliyordu.

Her seçimden demokrasiden, hukuktan, laiklikten yana olanların hüsranla ayrıldığı ve her seçimle demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, laiklik konusunda gerileme ve kayıpların arttığı da ortada.

31 Mart seçimleri, bu gidişe nokta değilse de bir virgül koydu.

O nedenle, seçimle kazanılanların başında, demokrasiye ilişkin umudun geldiğini söylemek gerekiyor.

İkinci bir kazanım da, bu gidişatı durdurmak konusunda CHP’nin umut kapsı olabileceğine ilişkin.

CHP için seçim başarısı ve kazandığı belediyeler artarken Türkiye genelinde aldığı oyu yıllar sonra ilk kez yüzde 37’le çıkarmış olması, ona ilişkin umutları da arttırdı.

Bu sonucun ne kadarı CHP’nin söylem, aday ve politikalarına, ne kadarı ekonomik sorunlara, ne kadar AKP ve Erdoğan’la ilgili hayal kırıklıklarına aittir; bilemiyoruz!

Yine de ilk kez bir sonraki etapla ilgili olarak umutlar artmış durumda. Bu fırsatın iyi kullanılması için düşünce ile ihtiyatı boşlamamak gerektiği de biliniyor.

CHP’ye kredi açıldığından söz eden Özgür Özel’in seçimlerle ilgili yorumları bu nedenle umut verici.

“Biz bu seçimde iki şey yaptık:Biz çok iyiyiz, bize oy verindemedik, ‘İyi olacağız, oy verindedik. Seçmen bize kredi açtı. Ama tüketici kredisi değil, günlük ve kısa vadede tüket diye değil, yatırım kredisi. ‘Değişeceksen destekliyorum’........

© Diken