Mesleki eğitim üretim için mi çocuk için mi? |
Bugün Diken’deki yazım yayınlanınca yine birçok tanıdık arkadaşım ya da tanımadığım kişiden yorum gelmeye başladı; hatta 15 sene evvelinden bir dostum (sesini duyduğuma çok mutlu oldum) ‘sağduyulu’ yazdığım için teşekkür etti, sağolsun.
Okuyanlar ve mesaj yazanlar arasından arkadaşım Emre Doğu ise çok ama çok yerinde bir soru gönderdi:
“Mesleki eğitim üretim için midir, yoksa üretmeyi öğrenen çocuk için mi?”
Ben de bir delilik yapıp oturdum ve sabah sabah yeni bir yazı daha yazdım.
Eğer editörüm Erdal Güven aynı gün ikinci yazımı yayımlamayı kabul ederse ne mutlu bana.
Neyse sorumuz neydi?
“Mesleki eğitim üretim için midir, yoksa üretmeyi öğrenen çocuk için mi?”
Aslında yıllardır tartıştığımız bütün başlıkları bir anda üstünden ezip geçen bir soru bu.
Ve galiba tam da bu yüzden değerli.
Çünkü neye odaklandığımızı ve nereye odaklanacağımızı gösteriyor.
Bugün Almanya’dan Avusturya’ya, Hollanda’dan Danimarka’ya birçok ülkede, mesleki eğitim hâlâ güçlü bir sistem olarak ayakta.
Hepsinin ortak bir kabulü var:
Bir çocuğun ürettiği şey, çocuğun kendisinden daha önemli değildir.
O yüzden bu ülkelerin hiçbirinde üretim baskısı, çocuğun güvenliğinin, gelişiminin ve öğrenme sürecinin önüne geçmez.
Geçemez.
Kanun izin vermez.
Kültür izin vermez.
Toplum hiç izin vermez.
Mesela Almanya’da bir öğrenci bir işletmede pratik yapıyorsa o işletmenin yıllık sertifikalandırma sürecinden geçmesi gerekir.
Tek bir güvenlik ihlali dahi, bir öğrencinin o mekâna bir daha adım atmasını ilelebet engeller.
Avusturya’da da benzer bir biçimde işverenin sorumluluğu o kadar nettir ki çocuk güvenliğinde bir hata sadece para cezası değil, işletmenin o sistemden tamamen men edilmesi demektir.
Finlandiya ise işyerine ‘öğretme kapasitesi‘ lisansı verir.
Yani işyeri önce eğitici olmayı başarmalıdır, sonra üretici olmayı.
Yani kısacası hepsinin........