MESEM tartışmasına sakin bir çerçeve
Diken’de geçen çarşamba yayımlanan yazımdan sonra sağolsunlar hem bazı arkadaşlarım hem de bazı okurlarım bana aynı konuda karşılarına çıkan başka yazıları da göndermeye başladı.
Bir kısmı “Bak herkes o konuyu yazıyor” diyerek yazdıklarımı onaylamak, bir kısmı da “Aradaki üslup farkını gör istedik” dercesine (Diken’deki eski üslup yazıma da atıfta bulunarak) heyecanla mesajlarını ilettiler bana.
Ben de bu metinlerin hepsini hiç vakit kaybetmeden, merakla okudum.
Ne yalan söyleyeyim, bu kadar kısa sürede aynı konuda ikinci defa kaleme sarılmama neden olan şey, bu haber ve yazıların içeriklerinden çok üsluplarındaki fark oldu.
Okuduklarım, bu konuyu (aslında karımın söylediği gibi her konuyu) daha sakin, daha ölçülü ve daha yapıcı biçimde ele alma gerekliliğini bana tekrar hatırlattı; ve içimden hemen yazmak geçti… Ama yine özenle ve yine sükûnetle kaleme almak istedim düşündüklerimi…
Okuduğum yazılarda MESEM’e ilişkin sert, öfkeli ve hatta direkt MESEM’in katil olduğunu idda eden yorumlar vardı.
– Bu tepkinin arkasında haklı bir acı var, doğru.
– Çocuk ölümleri toplumda büyük bir yara ve hepimizin içini yakıyor, bu da çok doğru.
– Bu acıya duyarsız kalmak mümkün değil; bunu da anlıyorum; anlamaya çalışıyorum, bu da tamam.
Ama mesele acı olunca, üslubun ve doğruluğun da önemi çok daha fazla artıyor bence.
Hayatlar (hele çocukların hayatı) üzerine konuşurken sadece ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz de toplumun düşüncelerindeki istikameti belirliyor.
Ve ben bu tartışmada asıl sorunun üslubun sertliğinden de ziyade, failin yanlış yerde aranmasında olduğunu düşünüyorum.
Bir eğitim modeli ‘katil‘ olmaz.
Bir eğitim modeli insan da öldürmez.
İnsan hayatını riske atan ya modelin yanlış uygulanması ya zayıf denetim ya çocuğu korumayan işyeri kültürü ya da yoksulluğun ittiği zorunluluklardır; öyle değil mi?
Yani sorun MESEM değil; yetişkinlerin, yani bizlerin sorumsuzluğu.
Bu nedenle sert bir söylemle “MESEM katildir” demek, hem kavramsal olarak hatalı, hem de meseleyi yanlış bir yere çekerek asıl sorumluları görünmez kılar bence.
Unutmayalım ki MESEM, Almanya, Avusturya, Hollanda gibi ülkelerde başarıyla uygulanan dual sistemin Türkiye’ye uyarlanmış hâli ve kağıt üzerindeki mantığı da aslında çok doğru.
Yine unutmayalım ki bugün MESEM diye tartışılan yapı gökten zembille inmedi.
Kökü 1986 tarihli 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’na, o dönemin çıraklık eğitimine, kalfa ve usta yetiştirme anlayışına dayanıyor.
Yani haftanın bir günü okul, dört-beş günü işyeri modeli bu ülkede yaklaşık 40 yıldır var; sadece son yıllarda adı değişip zorunlu eğitimin içine alınarak ‘Mesleki Eğitim........© Diken





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein