İHSAN DAĞI
Son yıllarda Atatürkçülük ‘resmi ideoloji’ olmaktan fiilen çıkarılmış olsa da tarihsel bir kişilik ve simge olarak Atatürk toplumsal bir ‘ortak değer’e tekabül ediyor. Siyaset de yapsanız futbol da oynasanız bir ‘Atatürk realitesi’ var.
İktidarın, bu realiteyi görmeden toplumsal barışı kurması ve cumhuriyetçi-laik muhalifler nezdinde ‘normalleşmesi’ zor. Necip Fazıl ve tarikat anlatılarına dayanan sorunlu ve marjinal bir Atatürk ve cumhuriyet algısı, iktidar çevrelerinin ‘reel’ toplumu anlamalarını imkansızlaştırıyor. Toplumun Atatürk’le kurduğu duygusal ilişkiyi bir türlü çözemeyenler, kendi kimliklerini de Atatürk karşıtlığı üzerinden tanımladığı için Atatürk’ü anımsatan herkesi ve her olayı kendi varlıklarına karşı bir tehdit olarak algılıyor. Sonuçta, Riyad’da yaşanan futbol krizini 28 Şubat, Gezi ve ‘AKP’ye operasyon’ gibi varoluşsal anksiyetelerini yansıtan abes bir dille izaha çalışıyorlar. Devletin sahip çıkmadığı Atatürk’e halkın sahip çıkmasını, saygısını ve şükranını ifade etmesini anlamıyorlar.
Öte yandan, AKP karşıtları da toplumun neredeyse yüzde 90’ının ortaklaştığı Atatürk sevgisi ve saygısının birincil siyasal kimlik olarak ‘Atatürkçülük’e tekabül etmediğini görmüyorlar. Toplum için Atatürk, bir siyasal ve ideolojik hareket olarak görülen Atatürkçülükten farklı ve çok daha fazla bir şey. Atatürk ‘persona’sının oturduğu tarihsel zemin ve oluşturduğu duygusal bağ güncel siyasetin de ideolojinin de çok ötesinde.
Ancak, Atatürk’ün bir ‘simge’ olduğuna kuşku yok. Bu simge üzerinden siyaset, toplum ve gelecek vizyonları konuşuluyor, tartışılıyor.
Suudlarla futbol krizinin ardından Zülfü Livaneli, ‘Türkiye ve dünya Atatürk’ü değil, o simge üzerinden bu ülkenin kimlik ve rejimini tartışıyor’ tespitini yaptı. Elbette doğru.
Tam da bu nedenle, ‘Nasıl bir........© Diken