Zihin, Korku ve Otorite : Şeytan Kavramının Sosyo-Teolojik/Sosyo-Politik Analizi |
İnsanoğlu, avcı-toplayıcı dönemden bu yana, kendini çevreleyen doğayı ve görünmez güçleri anlamaya çalışırken, korku, hem toplumları düzenleyen hem de bireyin iç dünyasını şekillendiren temel duygulardan biri oldu. İnsan, anlam veremediği olayları açıklamak için semboller yarattı; çünkü bilinmeyenle karşılaşmak insan zihninde sürekli bir kaygı yaratıyor ve bu kaygıyı azaltmanın en eski ve pratik yolu, karmaşık olaylara bir anlam, bir neden ve bir fail atamaktan geçiyordu. Bu nedenle insanlığın erken dönemlerinde doğa olayları, hastalıklar, felaketler ve ölüm gibi açıklanamayan durumlar zamanla sembolik varlıklarla, mitlerle ve kişileştirilmiş ilahi güçlerle anlamlandırıldı. Bu semboller zamanla inançlara, kurallara ve yasaklara dönüştü.
En güçlü sembollerden biri ise kötülüğün kişiselleştirilmiş hâliydi: şeytan. Ancak bu dini figür, bin yıllar içinde sadece fizik ötesi bir tehdit olarak kalmadı; zekanın, aklın ve düşüncenin sınırlarını belirleyen bir sosyo-politik araç hâline de geldi.
Dinlerdeki şeytan kavramı yalnızca metafizik bir kötülüğün, bir düşmanın açıklaması olarak kalmamış, insan aklını sınırlandırmak için kullanılan en etkili toplumsal araçlardan biri olmuştur. Kitlesel dinler tarihi boyunca, pek çok inanç sistemi ve temsilcileri sorgulayan zekâyı, eleştirel bakışı ve özgür iradeyi tehlikeli ve düzen bozucu ilan ederek bunları şeytanla özdeşleştirmiş; böylece korku üreterek aklı susturan bir düzen kurmuştur.
“Şüphe etme, sorgulama ve akıl yürütme; bunlar şeytanın vesveseleridir” söylemi, yalnızca bireyin değil, toplumun iradesinin de teslim alınmasına hizmet etmiş; insan aklının en temel yeteneği olan şüphe etme ve sorgulama hakkı, otoritelerce denetim altına alınmıştır. Bu nedenle günümüz insanının, “şeytan kavramının” binlerce yıl boyunca din adamları ve siyasi otoriteler tarafından günün şartlarına göre nasıl dönüştürüldüğünü, nasıl kullanıldığını anlaması büyük önem taşır.
Dinlerdeki Şeytan Kavramının Tarihsel Dönüşümü
İlk dini törenlerin yapıldığı Mezopotamya’dan itibaren pek çok inanç sistemi; vampir, kurt adam, kötü ruh, cin, karabasan, gulyabani, demon, şeytan gibi doğa üstü figürleri kullanarak insanlarda ilahi korkular oluşturmuş; böylece bireyleri ve toplumları kontrol altına alma ve yönetme aracı olarak bu figürlerden yararlanmıştır.
Bu erken medeniyetlerde kötülüğün kişileştirilmesi, hem toplumu korkuyla disipline etmenin hem de bilinmeyene anlam vermenin bir yolu olarak görülmüştür.
Zerdüştlük’te Ahriman figürü iyilik ile kötülük arasındaki kırmızı çizgiyi kalınlaştırırken; Yahudilikte “satan” suçlayıcı melekten düzen dışılığı simgeleyen düşmana evrilmiştir.
Bu dönüşüm, dinler tarihinde şeytan kavramının tek bir biçime sabitlenmediğini, her kültürün onu kendi toplumsal ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirdiğini gösterir.
Hristiyanlık ise özellikle Orta Çağ boyunca şeytan korkusunu, eleştirel düşünceyi........