Türkiye’de İslamcılığın Aile Modeli Üretememesi ve Aile Yılında Aileye Dair Çözülemeyen Sorunlar…
Türkiye’de “aile” meselesinde temel sorunlar, İslâmî dünya görüşüne bağlı aydınların toplumun tüm kesimlerini kuşatacak bir “model” geliştirmemesiyle oldukça ilişkili görünüyor. Bu yargıyı şöyle izah edebilirim:
İslâmî dünya görüşü Türk siyasal hayatında 1969’da taban bulmaya ve toplumsallaşmaya başladı. Bu yönelişin olgunlaşması ise özellikle 12 Eylül’ün “alternatif ideolojilerin önünü kesmesiyle” 1980’lerde gerçekleşti. İran Devrimi’nin (1979) ve Mısır’da 1981’de Enver Sedat’ın İslami Cihat örgütü mensubunca öldürülmesinin de “İslâmcılık” ideolojisinin “protest” gençlik üzerinde etkiye yol açtığı ifade edilebilir. Böylece “geleneksel İslâm”dan ayrışan bir “yeni kuşağın” İslâm’ın yeni toplumsal zemini olarak şekillenebilmesinin şartları hazırlanmıştır.
1980 Müslüman kuşağı içinde yer alan fertlerin evlilik modellerine bakıldığında bu evliliklerin “ideolojik” nitelikte olduğu görülmektedir. Söz konusu kuşakta evlilikler geleneksel toplumun evlendirme mekanizmalarından ayrışmayla gerçekleşmiştir. Geleneksel evlilik mekanizmalarında akraba evliliği, görücülük, mahalle/hemşehri çevresinden birliktelikler, aşiret içi evlilik, cemaat içi evlilik gibi usuller kullanılmakta ve çiftlerin kültürel ve ekonomik denkliği esas alınmaktadır. 1980 kuşağı gençlerin İslâm’a bağlanmakla ortaya koyduğu yeni hayat biçimi ise bu mekanizmalarla uzlaşmamıştır.
İslamcı Kuşağın Geleneksel Topluma İtirazları
Yeni Müslüman kuşak genel olarak üç konuda geleneksel topluma itiraz etmiştir:
1- 1980 Müslüman kuşağı içindeki gençlik, ideolojisini üniversite eğitimiyle kazandığından geleneksel toplumun esnaf/zanaatkâr/köylü zümrelerine ve onların kültürlerine karşıt bir ideolojik yüklenmeyle ortaya çıkmıştır. Bu kuşağa göre toplumun aydınlatılmasında eğitim öncü rol oynamalıdır. Kamusal alan mücadelesi ve siyasî mücadele ile toplum dönüştürülmelidir. 1980 kuşağı, kaçınılmaz olarak geleneksel topluma karşı modern ve kentli bir kadro hareketi olarak doğmuştur;
2- 1980 Müslüman kuşağı, geleneksel toplumun “Din” anlayışıyla da çatışma yaşamıştır. Bu çatışmanın teorik köklerinin Abduh-Efganî etkisinde düşünce veren Mehmet Âkif’in tasavvufî ekollere yönelttiği eleştirilere yakın olduğu söylenebilecektir. 1980 kuşağı, tarikat/cemaat yapılanmalarının dinî kabullerinin bu toplumu pasifize ettiği, iktidara oy depoluğu yaptığı, hurafelerle dolu inanma biçimlerini müritlere veya ihvana zerkederek kişileri “topluluk önderlerinin önünde meyyit” durumuna düşürdüğü gibi konuları gerekçe göstererek önceki kuşağın Din telakkilerine uzak durmuştur;
3- 1980 Müslüman kuşağı, son olarak hem milli devlete hem de dünya kapitalist sisteme yönelik olarak radikal bir itiraz geliştirmiş, toplumsal değişimin “devrim” veya “cihad” yoluyla gerçekleşeceği varsayımı ile hareket etmiştir.
Dolayısıyla Türkiye’de 1969-2000 yılları arasında İslâmî dünya görüşünün mensupları, yukarıda işaret edilen üç odağa yönelik itirazları nedeniyle “marjinal çevre” olarak varlık kazanmış, marjinalliğin karakteri nedeniyle de birbiriyle uyumsuz kültürlere bağlı kadın-erkeklerin “dava evliliği” yapmasıyla........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden