menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şimdi Ölmenin Sırası Mı?

7 7
yesterday

Ölüm hayat kadar gerçek. Belki bundan biraz daha da öte. Etrafta dolaşan; insanî duygulardan yoksun, vicdan ve merhamet erdemlerinden nasipsiz birtakım kimseleri görünce yürüyen ölülerin bizimle beraber yaşadığını da düşünebiliriz. Kalbi atan, nefes alıp veren, tüketen fakat sevgisiz, çıkarcı, bencil ve kaskatı kalbi olan ölüler… Ölüm bu kadar da yaşamla iç içe aslında. Diğer taraftan onun da yaşam içerisinde bir yeri ve akışı var.

Ankara’nın kalabalığından ve trafiğinden sıyrılarak ancak yetişebildiğim bir merasim… Karşıyaka mezarlığında bir arkadaşımın babasının cenaze törenine katılmıştım. Yan yana dizilmiş üç ya da dört tane musallâ taşında birer tabut duruyordu. “Er kişi niyetine!” diyerek kıldık namazı. Sonra yeni bir cenâze namazıyla imama uyduk ve birer tabut daha kaldırıldı soğuk musallâ mermerlerinden. Saflardaki hizâlarımıza düzen vererek üçüncü kez namaza durduğumuzda, bu seferki niyetlerimiz “hatun kişiler” içindi. Benim, cenâzesi için geldiğim mevtâ hangi tabuttaydı ve namazını ne zaman kıldık bilemiyorum.

Daha sonra imam, namazı kılınacak cenâzeleri için bekleyenlere: “Diğerlerinin namaz ve defin işlemleri ikindiyi müteakip olacaktır.” dedi. Anladığım kadarıyla sırada bekleyenler vardı halâ. Böylesi bir kalabalık beni çok şaşırtmıştı. Olağan bir günün öğle namazı sonrasındaki cenâze işlemleri…

Hayli etkilenmiş olduğum bu durum karşısında gördüğüm şekliyle, o taraf yönlü de yani kabire doğru da ciddî bir yoğunluk yaşanmaktaydı. Fakat günlük hayatımızda bizler bunu görmezden gelerek yaşamaya çalışıyoruz. Kısa yoldan, üzerimize düşen vazifelerimizi yapıp o sayfayı kapatıyor ve günlük rutinimizde hiç ölmeyecekmiş gibi kendi yoğunluğumuzu yaşamaya devam ediyoruz. Şehrin olabildiğince dışında, yüksek duvarlar arkasında bırakılmış kabirlerle çok da tanışıklığımız yokmuş gibi davranıyoruz.

Tabii ki insanoğlu her gün ölümü düşünerek yaşayamaz. Bundan dolayı, fıtratımıza derç edilmiş duygular bizi hayatın çarkına tekrar sokuyor. Bir cenâze başında dururken bile ölümün bize gelmeyeceği gibi bir hissiyat yaşıyoruz.

Mükemmel bir sanatla donatılmış bedenimiz ve onu katmanlarca geride bırakan ruh dünyamız, belirli süreyle sınırlı bir hayatı ve yokluğu düşünmek istemiyor. Duygu ve düşüncelerimizin kanatları bizleri sonsuzluğa taşımak arzusunda. Durum böyle olunca, önümüzdeki tabuta bakıyor ve yine de ölümü kendimize konduramıyoruz. Bu, bizlere özgü, fıtratımıza yerleştirilmiş bir donanım olsa gerek.

Ayrıca, bu donanımı nasıl kullanacağımız bizim irademize bırakılmış. Hayat, ölüm ve sonsuzluk çizgisinde, onu doğru kavrayabilir ve gerektiği gibi kullanabilirsek, işte o zaman ölümü daha bir anlamlandırabilir ve hayatımızda dengeli bir yere koyabiliriz. Bizi sonsuzluğa taşıyacak kanatlar da denge üzerine kurulu değil midir zaten?

İnançlar; evrensel erdemlerle bezenmiş hayatlarını bedenlerine “güzel insan” elbisesi olarak giydirebilenlerin, cüsselerini geride bıraksalar da ruhlarını bir burak sırtında sonsuzluğa taşıyabileceğini müjdeler. Asıl kalıcı olanların gerçek yerinin, geçici olmayan tarafta olduğunu bildirir. Nereye varmak istediğimiz de bizim nasıl bir insan olmak istediğimizle sıkı sıkıya ilişkilidir.

Dengeden şaşanlara gelince… İşte onlar, makalemin girizgâh kısmında bahsettiğim şekliyle; yürüyen ölülerdir bence. Kaba, bencil, vicdansız, kalbinde Allah korkusu taşımayan ve hiç öleceğini düşünmeyen ya da düşünemeyen kimseler… Hayat-ölüm-sonsuzluk bağlamını kurabileceği donanımı yanlışa yoran veya o güzel özelliği hebâ edenler…

Ölümün tayin edilen vakti bir saniye dahi şaşmasa da bizler; “Her ölüm anidir ve zamansızdır.” diye düşünürüz. İşte onlardan bir tanesi ve hem de genç…

Günlerden bir gün… Hayatın koşturmacası içerisindeyken bir telefon ile acı haberi aldım. Biz yaşlarda diyebileceğim bir yakınımızı kaybettik. Yaşı benzemesin. Kısa süreli bir donuklaşmadan sonra; nasıl olmuş, cenâze şu an neredeymiş ve nereye defnedilecekmiş gibi sorularla kendime gelmeye çalıştım. Bence, ölen bir kişi; etrafında onu tanıyan ve durumdan haberdar olan herkesin hayat fişini bir anlığına çıkarıp tekrar takıyor. Sonra da diyor ki; “Dikkat et ve düzgün yaşa! Senin de fişin çekilir bir gün ve tekrar........

© dibace.net