Prometheus’un Gölgesinde: Kapitalizm, Modernite ve Türkiye’nin Ruhu…
Schubart, kapitalizmi Prometheus üst kültür halinin cisimleşmesi olarak görüyordu. Bu tespit, sadece iktisadi bir düzenin tanımı değil, insanın varoluşsal serüvenindeki büyük kırılmanın da ilanıydı. Zira modern zamanların karmaşası, kolektif suçlar ve tiranlıklar; insanın Tanrı’ya karşı kendisini tercih edişinin, yani o bulanık bilincin bir tezahürüdür. Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, insanın aşkın olanla irtibatının kesilmesine rağmen, Prometheus mitinin bizzat modernitenin kurucu miti olarak yeniden canlandırılmasından ibarettir.
Kadim dünyadan bize miras kalan mitler, insanın hakikatle kurduğu ilişkinin taşıyıcılarıdır. Yunan anlatısında Prometheus, insanlar ortaya çıktığında onlara yol gösteren, ateşi çalan ve Tanrı Zeus’u aldatan bir kahraman olarak sunulur. Ancak bu anlatı, hırsızlığı, kurnazlığı ve çatışmayı kutsayan bir uygarlığın tohumlarını eker. Prometheus, ateşi çalarak insanlara konfor (bir bakıma yalancı cennet) vaat etmiştir ama bu hırsızlığın bedeli, ciğerinin her gün bir kartal tarafından yenmesi olmuştur. Daha da vahimi, bu ilerleme miti, Pandora’nın kutusunun açılmasına ve insanlığın sefalet, hastalık ve felaketlerle yüzleşmesine yol açmıştır. Kutuda kalan tek şey ise acı bir teselli olarak umuttur.
İşte modernite, bu mitin üzerine inşa edilmiştir. İnsanın Tanrı’dan kurtuluşunun tek taraflı deklarasyonu olan Prometheusçu yaklaşım, insanlığı, tecrübeyle sabit olmak üzere felakete sürüklemiştir. Kabaca Kant‘tan Comte‘a, Hegel‘den Marx‘a uzanan modern düşünce silsilesi, aslında kıyameti çağıran bir kopuşun hikâyesidir. 1750’lerde Kant’ın “Bana maddeyi ver, sana bir dünya kurayım” demesi, modernitenin krizine işaret eden o kibrin ilk ayak sesleridir. Nietzsche’nin karşı çıktığı, Mary Shelley’nin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden