menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Barhanayı Yüklenmek

9 0
07.10.2025

“Hasretine vasıl olam mı böyle
Mecnun’a da bile kalır mı Leyla
Ölümlü dünyadır gel helal eyle
Yüklendi barhanam gidelendi gel.”

Pir Sultan Abdal

TDK Sözlüğü Farsçadan geçen bir sözcük olarak halk ağzında, ‘kafile, küçük kervan, göç’ gibi anlamlar verdikten sonra ikinci olarak ‘göç eşyası, ev eşyası’ anlamlarını sıralamakta ‘barhana’ sözcüğü için. Kelime halk arasında müstakil olarak da kullanılmakla birlikte daha çok ‘barhanayı yüklenmek’, ‘barhanayı toplamak’ tamlamalarında esas anlamını bulmaktadır. Göçebe bir sözcüktür barhana, oradan oraya savrulup durur. Yün heybelerde, kıl çadırlarda dengini bulup, yağmur çamur dolanıp durur dağda bayırda. Her yönüyle göçebe bir kültürün, konar göçer bir yaşam biçiminin terkisinde bir sözcüktür. Gerçi biz daha çok p’li şeklini kullanırdık; ‘parhana’ şeklinde. Barhana veya parhana ne fark eder ki? Nihayetinde izahı mümkün bir ses değişikliği. Engin yüceltilerin sert ikliminde p’li şekli kullanılan sözcük ovaya inip de biraz iklim yumuşayınca b’ye dönüşüvermiştir usulcacık. Veya zaten yumuşak olan sözcüğün ilk harfi rakım yükselttikçe sert ve katı bir mizaca bürünüvermiştir ellam.

Dil yaşamın değişken ve hareketli örgüsü içinde devinen bir canlı varlıktır. Yaşam her şartta kendi dilini yaratır. Ve o dil o yaşam biçiminin özgür ve özgün dünyasında kendi hayat ve gelişim serüvenini yaşar. Kendi sınır ve imkanları içinde büyür, genişler ve kavîleşir dur durak bilmeden. Kendi ikliminde ve kendi gerçekliğinde olmanın dingin rahatlığıyla. Ne zaman ki bir sözcük kendi yaşam alanından, hayat pratiğinden ayrılır başka bir iklime meyleder sudan çıkmış balığa döner. Oturmaz yerli yerine, eğreti durur cümle kullanımları. Kullanımı o yaşam biçimine dair ve ait değilse bir yabanıllık, bir yerine oturmamışlık yayılıverir ortaya. Ait olunmayan bir mekana ikâmete mecbur kılınmış bir çekingenlik, bir ürkeklik, bir gizli mahpusluk ele geçirir tüm ortamı. Kısaca yaban ve yavan kalır her şey. Taşra insanının şehirde elinin ayağının birbirine dolanması biraz bu ‘dil belasındandır’. Gönül rahatlığıyla kullanamadığı dilinin, sakınıp durduğu söz dünyasının yabanıl bir iklime alışkın olmayışındandır mahcubiyeti. Anadolu insanının bir türlü yerleşik bir yaşama alışamamasının, bir ayağının şehirde bir ayağının köyde olmasının kökeninde biraz da alnının çatına kazınmış bu dil yaresinin derin kesiğinin acısı........

© dibace.net