menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

MICHEL FOUCAULT’NUN GÖZLÜKLERİYLE İSLAM MEDENİYETİNİ ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? PEKİ YA BATI MEDENİYETİNİ…

11 0
07.02.2025

Yeğenim Erdem’e… Bir sanat şaheseri gibi yaşaması dileğiyle…

I.

Michel Foucault’nun felsefesine mütevazı bir şerh düşmeye çalışan bu denemeyi iki grup okur için yazdım. Bu gruplardan birincisi Türkiye’de sosyal bilim yapmaya çalışan akademisyenler. Ne yazık ki fabrikalarımız nasıl teknoloji üretmiyor ve Batı’da üretilen teknolojiyi bu ülkeye transfer ederek üretim yapıyorsa, bir iki istisna hariç sosyal bilimcilerimiz de toplumsal kurama bir katkı yapmıyor ve Batı’da üretilmiş kuramları harfiyen Türkiye’ye ya da İslam toplumuna uygulayarak bilim yapıyor. Oysa Türkiye ve İslam medeniyeti olarak Batı’dan farklı bir karaktere ve tarihe sahibiz. Ve bu tarih ve karakter kendine özgülüğü içinde anlaşılmayı bekliyor. En basitinden, Türkiye’nin bugün maruz kaldığı aşkın iktidarı ve bu iktidarın kendisini nasıl meşrulaştırdığını anlamak istiyorsak Batı’da üretilmiş tiranlık ve diktatörlük kuramları yeterli olmaz. Aşkın iktidarın bir manifestosu olarak İslam siyasal geleneğine yön vermiş Nizamülmülk’ün Siyasetname’sini de bilmek zorundayız. Bu durum toplumsal hayatımızın her alanında ‘biz’e ait kuramlar geliştirmeyi zorunlu kılıyor.

Bu denemenin hitap ettiği ikinci kesim, Türkiye’de ya da İslam dünyasında İslami ruhlu toplumsal kuram geliştirmeye yönelmiş ideologlardır. Geçmişte İslam aleminin Muhammed İkbal, Bediüzzaman ve Ali Şeriati gibi Batılı düşünceyle İslami düşünceyi ustalıkla harmanlayan düşünürleri oldu. Bu düşünürler bu yöntemle sadece İslam’ı dönüştürmediler, Batılı düşünceyi de kendi içinde eleştirerek özgün birer sentez yarattılar. Oysa bugün benim çevremde gördüğüm pek çok İslamcı entelektüel, Adorno, Heidegger, Foucault ve Derrida gibi düşünürler Batı’yı kökten reddettiği için, hiç sorgulamadan bu düşünürleri özümsediler ve bu düşünürlere hatırı sayılır bir katkı ya da eleştiri getirmediler. Oysa modern Batı medeniyetini yerden yere vuran bu düşünürlerin görüşleri İslami dünya görüşünü de sarsıyordu. Muhammed Abid El-Cabiri gibi entelektüeller Batı’daki eleştirel düşünceyi İslam mirasına uygulayınca İslam hikmet mirasını sarsan sonuçlar meydana gelmişti. Fakat bizim entelektüellerimizin pek çoğu bu meydan okumayı görmezden geldi.

Bu mütevazı denemenin hitap ettiği üçüncü bir kesim daha var aslında. O da Doğu’da ve Batı’da Michel Foucault’yu referans almış tüm toplum düşünürleridir. Bugün Foucault’nun mirasına dayanan hayli yekun tutan bir literatür var. Hardt ve Negri, Agamben, Byung Chul-Han, Wendy Brown gibi pek çok düşünür Foucault’nun açtığı güzergahta fikir beyan ediyor. Bu denemenin böylesi toplum düşünürlerine cılız da olsa bir ışık tutacağına inanıyorum.

Bu deneme özellikle bu üç gruba hitap etmek için yazıldıysa da, Foucault hakkında hiçbir şey bilmeyen fakat sosyal teoriye meraklı gençleri uzaklaştırmamak adına hiçbir teknik terim kullanmamaya ve derdimi anneme anlatırmış gibi anlatmaya çalışacağım. Bu metni zihinsel yeteneklerimi yarıya indiren bir iğne etkisinde yazdığım için, metnin sahip olabileceği büyük kusurları okurun affetmesini rica ediyorum.

II.

Michel Foucault’nun düşünce sistemini anlamak için onun ‘nominalist’ adı verilen dünya görüşünü hazmetmek gerekir. Bu dünya görüşüne göre etrafımızdaki dünyanın, evrenin, tarihin ve toplumun kendi içinde akılla kavranabilecek bir düzeni ve hakikati yoktur. Etrafta gördüğümüz şey sadece ve sadece bireysel varlıklardır. Adlarını Zeko ve Şükufe koyduğumuz ve kedi olarak sınıflandırarak köpeklerden ayırdığımız evcil hayvanlarımız bile aslında birbirinden farklı ve aynı sınıfa dahil olmayan tekil varlıklardır. İnsan dediğimiz varlığın da kendine ait evrensel ve çağlar üstü bir doğası ve özü yoktur bu dünya........

© dibace.net