Sıradanlığın Perdesi: Eichmann’dan Gazze’ye Kayıp Vicdanlar |
Kudüs’ün tozlu mahkeme salonunda, cam bir kafesin ardında, orta boylu, sıska boyunlu, gözleri miyop bir adam oturuyordu. Yüzünde ne korku uyandıran bir zalimin izleri vardı ne de kitleleri sürükleyecek bir kahramanın ışıltısı.
Onu görenler, daha çok, devlet dairelerinde evrakların arasında kaybolmuş, masasının başında küçük hayaller kuran bir memuru andırdığını düşünebilirdi. Dosya yığını altında ezilmiş, amirleri tarafından görülmeyi uman tipik bir küçük memur… Oysa sahnedeki gerçeklik, göründüğünden çok daha ağır, çok daha karanlıktı.
1961 yılının baharında, İsrail’in Kudüs’teki Bölge Mahkemesi’nde başlayan dava, insanlık tarihinin en karanlık zamanlarından birini odağına almıştı. Dünyanın dört bir yanından insanlar, o cam kafesin içinde oturan Otto Adolf Eichmann’ı görmek için gelmişti. Eichmann, Nazi Almanyası’nın soğukkanlı bürokratı, Yahudilerin toplu imhasını saat gibi işleyen bir mekanizmaya dönüştüren lojistiğin başındaki adamdı. Arjantin’de saklandığı yerden kaçırılmış, insanlığın karşısına çıkarılmıştı. Savcı, yüzlerce tanıkla, Holokost’un dökümünü yapıyordu: vagonlara itiş kakış doldurulmuş bedenler, duman tüten kamplar, gaz odalarının kesif kokusu… Bütün yaşananlar birer hayalet gibi salonu doldurmuştu. Tüm bunlara rağmen Eichmann, sakince, neredeyse kayıtsız bir ifadeyle hep aynı şeyi söylüyordu, “Emirlere uydum. Ben sadece işimi yaptım.“ Bu sözler, Hannah Arendt’in kaleminde, “kötülüğün sıradanlığı” olarak ölümsüzleşecekti.
Adolf Eichmann davası, tarihin en karanlık defterlerinden birinin mahkeme salonunda yeniden açılışıydı. Kudüs’te, 1961 yılında başlayan bu dava yalnızca bir adamı yargılamıyor, milyonların yok edilişini, insanlığın aklını ve vicdanını da sorguluyordu. Eichmann, Nazi Almanyası’nda Yahudilerin sürülmesi ve toplama kamplarına gönderilmesinde en kritik rolü oynayan bürokratlardan biriydi.
Eichmann, Arendt’in gözünde şeytani bir mahlûkat değil, emirleri yerine getiren, düşünmeyi bir kenara bırakmış, kurallara körü körüne itaat eden bir görevliydi. Yaptığı eylemlerin büyüklüğü, onun zihninde sıradan idari işlere indirgenmişti. Milyonlarca hayat, onun için sadece birer istatistikti. İşte bu kopuş, kötülüğün en ürkütücü yüzünü açığa çıkarıyordu. İnsanlar düşünmeyi bıraktığında, vicdanı susturduğunda, akıl yürütmeyi emirlerle değiştirdiğinde kötülük neredeyse mekanikleşiyordu.
Duruşma salonunda tanıkların titreyen sesleri, geçmişin acısını yeniden canlandırırken, Eichmann’ın dosyalar ve prosedürler arasına sığınan savunmaları, insanlık tarihine kara bir ayna tutacaktı. Onun dünyasında işlenen cinayetler........