Yükselen’e ve Düşen’e Dair Bir Yerel Seçim Okuması

31 Mart yerel seçimleri ana muhalefet partisi CHP’nin zaferiyle sonuçlandı ve kurulduğu günden bu yana girdiği seçimlerde AKP ilk defa ikinci parti konumuna geriledi. Bu sonuç, geçtiğimiz sene Mayıs ayında yapılan seçim sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, beklenen bir gelişme değildi. Dolayısıyla bu sonuçlar beraberinde yeni bir tartışmayı da getirdi.

CHP’nin başarısına ideolojik bir açıklama getirmeye çalışan akademisyenlerden Doğan Gürpınar, ortaya çıkan tablonun, milliyetçiliğin yükseldiği argümanını çürüttüğünü söylerken Ali Yaycıoğlu ise seçim sonuçlarını solun başarısı olarak yorumladı.

Öte yandan yaygın kanaat, ekonomideki krizin, özellikle emekli maaşlarındaki kötüleşmenin sonuçlar üzerinde etkili olduğu. Seçimden sonra yaptığı araştırmada İPSOS, emeklilerin X’inin CHP’ye oy verdiğini buldu. Bu görüşe göre seçmen, verdiği tepkiyle ideoloji ve kimlik gibi takıntılarından kurtulduğunu ve gerektiği takdirde CHP adaylarına dahi oy verebileceğini gösterdi.

Bu durum, ideoloji tartışmasıyla birleştiğinde, özellikle Anadolu taşrasına atfedilen muhafazakar ve milliyetçi kimliğin önemsiz hale geldiği iddia edilebilir. Nitekim Bekir Ağırdır, Oksijen Gazetesi’nde yazdığı yazıda, büyük bir toplumsal dönüşümden bahsetti ve 31 Mart seçimlerini geç kalmış bir doğum olarak ele aldı.

Mayıs seçimlerinden sonra uygulanan ekonomi politikasının yarattığı bütün maliyeti, dar ve orta gelirli insanların sırtına yüklediği doğru. Milliyetçi ve sağ partilerin 31 Mart seçimlerinde başarısız oldukları da doğru. Ancak bu olgular, büyük toplumsal değişimleri veya ideolojik kırılmaları doğrulamıyor. Ali Çarkoğlu’nun deyimiyle, sonuçlar farklı ama toplum yerinde duruyor.

Üstelik katılım oranının düşüklüğü ve benzer sosyo-ekonomik durumda olan komşu illerde alınan farklı sonuçlar gibi kafa karıştıran olgular da var. Bu yüzden, 2023 Mayıs ve 2024 Mart seçimlerini birbirleriyle karşılaştırırken önce sabit kalan ardından da değişim gösteren faktörleri tespit etmeye çalışmalı, seçimlerden sonra ortaya çıkan tabloya neyin sebep olduğunu bu yönteme başvurarak aramalıyız. Bu yaklaşım bizi nasıl bir geleceğin beklediği sorusuna cevap vermemizi de kolaylaştıracaktır.

Seçim Sonuçları: Üç Faktör

Bu yazıda, seçim sonuçlarını etkileyen faktörleri üç kategoriye ayıracağız. Bunlardan ilki yapısal faktörler. Yani, aktör davranışlarını ve süreçleri etkileyen bir sistem olduğunu iddia ediyoruz. Bu yapı, özellikle başkanlık sisteminin kabul edilmesiyle birlikte derinleşen kutuplaşma olgusudur. Türkiye, uzun süredir siyasi ve toplumsal olarak iki farklı kampa ayrılmış durumdadır ve bu kutuplaşma bizzat AKP tarafından icat edilmiş, beslenmiş bir durumdur.

Geride bıraktığımız yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi, siyasi rakiplerini meşru muhataplar olarak kabul etmemiş, muhalif kesimleri vatan haini, terörist, dış güçlerin maşası gibi sıfatlarla tanımlamayı seçmiştir. Böylece meşru vatandaşlığın tanımı AKP’nin siyasi gündemini desteklemek ile ilişkilendirilmiştir. Bu dışlayıcı söylem ise farklı ideolojik arka plana sahip birçok muhalif parti ve grubu bir araya gelmeye zorlamış, böylece çift kutuplu bir siyasi atmosfer ortaya çıkmıştır.

Şimdiye kadar yapılan seçimlerde Erdoğan kutuplaşma atmosferinin kazananı durumundaydı. Zira, otoriter bir tutum ile muhalifleri şeytanlaştırabiliyor ve iktisadi popülizm yaparak taraftarlarını memnun etmeyi başarıyordu. Üstelik, başkanlık sisteminin kabul edilmesiyle birlikte, iki kutuplu siyaset kendisini sürekli olarak yeniden üretiyor, gerek iktidar gerek muhalefet kanadındaki ideolojik mesafeler gittikçe kısalıyordu. AKP ile MHP veya CHP ile İYİ Parti arasındaki ilişki, Erdoğan’ın merkezinde olduğu ve yandaşlık ile karşıtlık ekseninde kurulan rekabetten etkileniyor, bu partileri birbirine benzeştiriyordu.

Kutuplaşmayı, en az başkanlık sistemi kadar derinleştiren bir başka gelişme ise ticari medyanın ortadan kaldırılması oldu. Erdoğan yönetimi, son olarak Doğan Medya’nın kendisine yakın bir işadamı olan Yıldırım Demirören’e, Ziraat Bankası kredisi kullandırılarak devredilmesini sağladı. Böylece, ana akım ticari medya devri ülkede sona erdi. Bunun yerine, kamu kaynaklarıyla fonlanan hükumet yanlısı medya ile muhalefet medyası kaldı.

2019 yerel seçimlerinde muhalefetin aldığı başarılı sonuçlar sonrasında ise muhalefet medyası tedrici olarak gelişti. Öte yandan, özellikle muhalif cenahta etkili alternatif dijital platformlar kuruldu ve yurtdışından aldıkları fonlar ile ayakta kalmayı başardılar. Ne var ki ana akımın çökmesiyle birlikte gerek iktidar yanlısı gerekse muhalif insanların ortak haber aldıkları bir medya kalmadı. Böylece vatandaşlar, gerek iktidar gerekse muhalefet kanadının yoğun propagandasına maruz kaldılar. Bu propaganda sonucu, toplumda ortak hakikat duygusu kayboldu. Üstelik ana akımdan muhalefet medyasına sığınan gazetecilere aktivist ve kanaat önderi rolü oynamaktan başka çare kalmadı. Bunu halihazırda yapan iktidar medyasının yanına muhalefet medyası da eklenince toplum tamamen siyasi tartışmaların içine çekildi ve partizanlaştı.

Yerel seçimler bu kutuplaşma dengesinin AKP aleyhine bozulduğu bir an oldu. Çünkü AKP, kendi seçmenini yeteri kadar seferber edemedi. Uzun süredir Erdoğan’a oy veren seçmenler, AKP veya MHP adaylarını desteklemek için ya sandığa gitmediler ya da CHP ve YRP adaylarına oy verdiler. Öte yandan CHP’nin ise neredeyse bütün muhalefet seçmenini kendi logosu etrafında toplamayı başardığı bir seçim oldu.

Zaten bir süredir, Erdoğan’ın şahsi oyu ile AKP’nin parti oyu arasındaki makas açılıyordu. Bu durum, başkanlık sisteminin getirdiği bir problem olarak 2018 ve 2023 seçimlerinde net şekilde görüldü. Seçmenler Erdoğan’ın başkanlığını sorgulamazken Erdoğan’a destek veren AKP dışındaki partilere oy vererek AKP’ye olan itirazlarını ifade ediyordu. Zira başkanlık sistemi ile birlikte, siyasi bir parti olarak AKP hem etkisini yitirdi hem de hiçbir AKP’li siyasetçi gündem ile ilgili görüş belirtmemeye başladı. Erdoğan’ın danışmanları, başkanlık sarayına yakın gazeteciler hatta Twitter trolleri bile AKP’li milletvekillerinden siyasi olarak daha etkili oldular.

Herhangi bir sosyal veya siyasal gelişme üzerine görüş bildiren ve öne çıkan bir AKP’li siyasetçi artık yok. Erdoğan tarafından atanmış danışman ve bürokratların, AKP’li siyasetçilerden çok daha etkili olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bu durum AKP’yi günden güne zayıflatıyor ve MHP, Yeniden Refah Partisi gibi partiler, Erdoğan’a verdikleri destek karşılığında daha önce AKP’ye oy........

© Daktilo1984