Onlar ölürken

Sevgili okurlar, kendime “Yaz, ha bire yaz, yine yaz... Bu gidişle yaz bitecek, en iyisi yaz bitmeden biraz izin alayım” diyordum ki... Üç gün önce sevgili meslektaşım Nazım Alpman’ın “Türkiye’nin ‘sintinesinde’ vaziyeti umumiye!” başlıklı yazısını okudum. Ve aklımdan geçen düşünceler için kendimi ayıpladım. Bir yanda benim ülkemde insanlar “kuyu tipi” hapislerde ölüme terk edilmişken ben hâlâ nasıl tatil düşünebilirdim ki?

Nazım Alpman’ın yayımladığı Halil Yakut’un mektubunu kısaltarak paylaşıyorum:

“2 Şubat 2024 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü bir soruşturma kapsamında gözaltına alındım ve 16 Şubat 2024 tarihinde hukuksuzca tutuklandım. 24 Şubat 2024 tarihinde bulunduğum Marmara (Silivri) Kapalı Hapishanesi’nden bir sabah baskınıyla apar topar Kırşehir Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi’ne Grup Yorum emekçisi arkadaşlarım Vedat Doğan ve Rezzan Şengül ile birlikte sürgün edildim.

Yüksek Güvenlikli Hapishaneler bizim ‘kuyu tipi’ dediğimiz hapishaneler. Çünkü tam anlamıyla bir kuyunun içindesiniz. Beş adımlık bir hücrede. Güneş vurmuyor. Küçücük penceredeki tel örgüler nedeniyle içeri hava girmiyor. Her gün su kesintileri ve 2-3 gün suyun hiç gelmediği de oluyor.

Gardiyanlarla bir megafon aracılığıyla iletişim kurmanız isteniyor. İnsan yüzü, insan sesi, güneş, hava, su yok! Her saati, her dakikası,........

© Cumhuriyet