Küllerden doğan ışık |
Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık. Ulu önder Atatürk’ün bize bıraktığı mirasın yıldönümü.
Dün aldığım her mesajla, söylenen her marşla, Anıtkabir’e akan o coşkulu insanlarla, Atatürk’e yönelen her şükran duygusuyla ben yine gözyaşlarına boğuldum.
Elbet buruk ve kırgın bir kutlamaydı benimki. Neden mi? İşte satır başlarıyla nedenler:
Cumhuriyet, saltanatın devrilip halk iradesinin egemenliği demektir. Şu son 20 yıldır saltanat, sadece kendi koltuğu için çalıştı. Halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanları ve çalışma arkadaşları hapistedir. Yerlerine kayyum atamışlar, tutuklayamadıklarını tehditle, baskıyla, şantajla parti değiştirmeye zorlanmışlardır. Ve halkın çoğunun cumhurbaşkanı adayı zindandadır.
Cumhuriyet, laiklik demektir: Demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Son 20 yılda laiklik ilkesi kemirilmektedir. Ülkemizde Menzil tarikatının kavgaları bile şeriat mahkemelerine teslim edilmiştir. Eğitim dahil, her alan dincilere verilmiştir.
Cumhuriyet, bağımsızlık demektir. Demokrasilerin bir başka olmazsa olmazıdır. Bugün fabrikalarımız, sanayimiz, topraklarımız, madenlerimiz limanlarımız, ormanlarımız, hatta nadir toprak elementlerimiz yabancılara peşkeş çekilmektedir.
AKP deyip geçer olduk. O harfler, sözüm ona “adalet ve kalkınma” demek. Yani, anketlere göre AKP’nin en ama en zayıf olduğu, en hatalı kararlar aldığı iki alan. Ben en iyisi Cumhuriyetin olmazsa olmazlarına devam edeyim:
Cumhuriyet, yargı bağımsızlığıdır. Yasama, yürütme, yargı, yani güçler ayrılığı. Güldürmeyin beni.........