Ekimin son haftası, Bodrum Cup yani Bodrum Yelken Yarışları haftasıdır. Yarışın tam adı. “Maximiles Black 36. The Bodrum Cup”. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bir ucundan yakalayabildim ve rüzgârın, dalgaların, yelkenlerin, deniz öykülerinin, dost soluklarının peşine takılıp pupa yelken yol aldım.
Ama önce bir açıklama: Yarışların başladığı 23 Ekim günü, terör saldırısı yaşandı. Tüm Türkiye sarsıldı. Ama terör, hayatı durdurmaya değil, örneğin Cumhuriyet Bayramı’nı yok saymaya değil, tam tersine her ne yapıyorsak onu azimle, inançla, inatla daha iyi, daha yoğun, daha mükemmel yapmamıza; değerlerimize daha çok sahip çıkmaya yöneltmeli bizleri. Bunu böylece vurguladıktan sonra ancak ondan sonra geçebilirim denizi yaşamaya ve sizlerle paylaşmaya!
Bu yarışların 36. kez yapılabilmesi bile başlı başına bir mucizedir. Neden “mucize” diye nitelediğimi şöyle özetleyebilirim:
Üç yanı denizlerle çevrili ama denize dargın yaşayan ülkemizde “Bodrum Cup” bir markadır. İstikrarlıdır. Saman alevi gibi değildir, ileriye yatırım yapar, eğiticidir.
Yerel olduğu kadar evrensel olmaya çalışır.
Sadece bir yarış, bir spor olmanın ötesinde, eğitimi, kültür birikimini, tarihi, mitolojiyi de kucaklayabilendir. Geçmişle gelecek arasında köprü kurar.
“Hep beraber sulardan çekmek ağı” misali ekip çalışmasını, imeceyi, dayanışmayı, insan ilişkilerini güçlendirir. Birlikteliği, emeği, bilgiyi, paylaşmayı yüceltir.
Bir avuç insanın sonsuz gayreti, çabası ve kimi sponsorların katkısıyla gerçekleşmektedir.
Hani Nâzım Hikmet der ya: “Deniz........© Cumhuriyet