Yaşasın laiklik
“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta göz göre göre hazırlanan bir dinci (dini kullanan) kışkırtma sonunda Madımak Oteli’nin yakılmasıyla 33 yazar, ozan, düşünür ve 2 otel çalışanı yanarak veya dumandan boğularak öldü. Sivas’ta, dinci mezhepçi kalkışma sonundan katledilen can’larımızı saygıyla anıyorum.
Bilindiği gibi “Sivas Katliamı”, tarihimizde “dinin kullanıldığı” tek olay değildir; daha önce Çorum Olaylarından Maraş Olaylarına, Menemen Olayı’ndan Şeyh Sait İsyanı’na… dinin kullanılarak halkın kışkırtıldığı ve masum insanların katledildiği benzer olaylar yaşanmıştır.
Normal koşullarda Türkiye Cumhuriyeti’nde bu tür “dinsel kışkırtmalara” ve “gerici kalkışmalara” karşı çok dikkatli olunması gerekirdi. Ancak bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten “Siyasal İslamcı” AKP ve “Milliyetçi” ortağının, “Laik Türkiye Cumhuriyeti” diye bir duyarlılığı yoktur. Hatta tam tersine, Atatürk’ün kurduğu Laik Cumhuriyeti, “Yeni Osmanlıcı” hayallerle “Yeni Türkiye” adını verdikleri –niteliği belirsiz- dinsel-siyasal bir düzene (Yeni Saray Rejimine) dönüştürme çabası içindedirler. Bu kapsamda, ümmetçi bir anlayışla, Türkiye’nin “laik bir sosyal hukuk devleti” ve yurttaşlarının da “Türk” olduğunun belirtildiği anayasa maddelerini değiştirmek istedikleri anlaşılmaktadır.
Laik Cumhuriyetin hedef alındığı böyle bir ortamda, iktidar tarafından korunup kollanan veya korunup kollanacağını bilen, tarikatlara, cemaatlere ve çeşitli dini gruplara mensup kişiler, her fırsatta “şeriat özlemini”, “laiklik karşıtlığını” ve “Atatürk düşmanlığını” yüksek sesle dile getirmekten çekinmiyorlar.
Son olarak iki gün önce, Leman dergisinde yayınlanan bir karikatürde Hz. Muhammed’e hakaret edildiği gerekçesiyle Taksim’de Leman dergisinin önünde toplanan bir kalabalık, tekbirler eşliğinde “Kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat!”, “Kemalist köpekler hesap verecek!”, “Ya biz öleceğiz, ya onlar ölecek!” gibi sloganlarla Laik Cumhuriyeti, Atatürk’ü ve yükselen Kemalist gençliği hedef aldı. Açıkça “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” eden konuşmalar yapıldı. Devletin anayasal düzenine (laik devlete) meydan okundu. Geçtiğimiz ay Saraçhane’de iktidarı eleştiren gençler gözaltına alınıp Silivri zindanında günlerce tutuklu kalırken, Taksim’de halkı tehdit eden ve devletin anayasal düzenine meydan okuyan tipler, sağa sola saldırarak ve ellerini kollarını sallayarak dağıldılar.
Peki, gericiler neden laikliğe saldırıyor?
Basitçe “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak tanımlanan laiklik, her şeyden önce devlette egemenliğin kaynağının “aklını kullanma özgürlüğüne sahip” insana ve insanın özgür iradesine dayanmasıdır. Devletin egemenlik anlayışı hukukla belirlenir. Laik devlet, dinsel hukuku (şeriatı) değil, insan aklının ve tecrübesinin eseri çağdaş hukuku benimsemiş devlettir. Prof. Ahmet Taner Kışlalı’nın deyişiyle, laiklik, “Toplumun, din adına ve binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Aklın, iman karşısında özgürleştirilmesidir.”
Çağımız, akıl ve bilim çağıdır. Aklı ve bilimi esas alan çağdaş devletler, laik bir dünya görüşüne veya laik bir sisteme sahiptir. Tarih boyunca aklın ve düşüncenin özgürlüğü, dolayısıyla bilim ve sanat laik ortamda gelişebilmiştir.
Laik devlet, her türlü “dinsel vesayetten” kurtulmuş, egemenliğin “kayıtsız-şartsız ulusa ait olduğu” çağdaş hukuk devletidir. Laik devlette halk, egemenliğini dine dayandıran otoritelerin (kralların, sultanların, halifelerin) önünde “kul” ve “tebaa” değil, özgür bireydir; çağdaş hukuk........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel