menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Aşiret-Tarikat Sorunu

162 53
20.08.2025

“Eşkıya ile devlet idaresinin bir tertibe, bir anlaşmaya girmesi olmaz. Devlet idaresinde böyle bir şeyi benim aklım almaz. Siyasette almıyor, nerede kaldı adi şekavette (eşkıyalıkta) alsın…” (İsmet İnönü)

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar. Türkiye’de, temel sorunun sınıfsal olduğunu görmezden gelerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ayarlarından kaynaklı bir “Kürt Sorunu” olduğunu ileri sürüyorlar.

Bugün Türkiye’de etnikçiler, gericiler ve onlara eklemlenen kimi liberaller ile bazı sahte solcular, 21. yüzyılın Türkiye’sinde hâlâ varlığını koruyan aşiret-tarikat düzeninin eseri ağalık, şeyhlik, şıhlık, müritlik gibi Ortaçağ kurumlarını ve kavramlarını “demokratik kurumlar”, “sivil toplum örgütleri” diye yutturmaya çalışıyorlar. Yüzyıllardır bu topraklarda Türk-Kürt ayrımı yapmadan halkı ezen, sömüren aşiret- tarikat düzeniyle mücadele etmek yerine, bu Ortaçağ düzeniyle birlikte hareket ediyorlar; çünkü varlıklarını bu karanlık düzene borçlular.

Atatürk’ün kurduğu Laik Cumhuriyeti ve ulus devleti “Kürt Sorunu”nun kaynağı olarak görüp eleştirenler, aşiret ve tarikat düzenine en ufak bir eleştiri bile yöneltemiyorlar. Sabah akşam televizyon ekranlarında “eşit yurttaşlık” ve “demokrasi” diye bağıranalar, “aşiret-tarikat düzeninin neresinde ‘eşitlik’, ‘yurttaşlık’ ve ‘demokrasi’ vardır?” sorusuna yanıt veremiyorlar. Çünkü çağdaş hukuk önünde “eşitlik”, “yurttaşlık” ve “demokrasi” gibi kavramlar -Tanzimat’tan beri devam eden kırılgan ve kararsız Osmanlı Batılılaşmasının zayıf etkisi bir yana- bu topraklarda laik Cumhuriyetle birlikte kök salmaya başlamıştır.

Türkiye’de aşiret-tarikat düzenini yıkarak kaderi, ağanın, şeyhin iki dudağı arasındaki “marabayı”, çağdaş hukuk önünde eşit haklara sahip “yurttaşa” dönüştürme projesi Laik Cumhuriyetin en önemli projelerinden biridir. Atatürk, aydınlanma devrimleri ve toprak reformu ile bu karanlık düzeni yıkmak istemiştir. Ancak Atatürk’ten sonra yarım kalan toplumsal aydınlanma ve yapılamayan (daha doğrusu tamamlanamayan) toprak reformu nedeniyle bu karanlık düzen devam etmiştir. Bu nedenle Türkiye’de sorunun adı aslında aşiret-tarikat sorunudur. Sorunu çözmek için aşiret- tarikat düzenini etkisiz hale getirmek gerekir.

Osmanlı, klasik çağlarında, Doğudaki Kürt aşiretlerinden yararlanmak için onlara bazı ayrıcalıklar vermişti. Osmanlı’nın bu yaklaşımı, zaman için bölgedeki aşiret yapısının kemikleşmesine yol açacaktı.

18. yüzyılda bazı Kürt aşiretleri Osmanlı için ciddi “sorun” olmaya başlamıştı. Öyle ki, Padişah I. Abdülhamit, 1787’de isyancı aşiret mensuplarını idam ettirmişti. (Veli Saltık, Tunceli’de Aşiret, Oymak, Ocaklar, Ankara, 2009, s.94- 95, 97-99)

19. yüzyılda II. Abdülhamit’in, aşiretleri kontrol etmek ve bölgede devlet otoritesini sağlamak için kurduğu Hamidiye Alayları ve Aşiret Mektepleri de sorunu çözmedi.

19. yüzyılda emperyalizm destekli Kürt aşiret isyanları çıkmaya başladı. 1812-1914 arasında Osmanlı topraklarında, bazıları etkili, çok sayıda Kürt aşiret isyanı çıktı.

19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başındaki Kürt aşiret isyanlarından bazıları -emperyalist destekli olanlar- Kürtçü temelliydi. “Özerk ve Bağımsız Kürdistan Projesi” Batı başkentlerinde ete kemiğe büründürülerek Sevr Antlaşması’na kadar sokuldu.

Kurtuluş Savaşı sırasında ve Lozan’da genel olarak Kürtler Türklerden ayrılmak istemediler, ayrılmak isteyenler bazı ayrılıkçı Kürtçülerdi.

İsmet İnönü, hatıralarında, Kurtuluş Savaşı’nda ve Lozan’da Türklerle Kürtlerin birlikte hareket ettiklerini, kendilerinin de Lozan’da “Biz Türkler ve Kürtler” diyerek Türklerden ve Kürtlerden “bir millet olarak” söz ettiklerini belirtiyor. (İsmet İnönü, Cumhuriyetin İlk Yılları, C.1, Ekim 1998,........

© Cumhuriyet