menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Toplumsal duyarsızlığın maliyeti - İfşa çağında ünlülere uyuşturucu operasyonları

10 15
latest

Kimsenin fark etmediği bir sessizlik dolaşıyor ortalıkta. Gürültülü bir hayatın içinde, tam da kalabalığın en yoğun olduğu yerde beliren tuhaf bir boşluk… Sanki toplumsal hafızamız, acıyla, adaletsizlikle, haksızlıkla karşılaştığında devreye girmeyi hatırlamayan bir kas grubuna dönüşmüş.

Arendt’in söz ettiği “sıradanlık” bugün kötülüğün değil, tepkisizliğin sıradanlığına dönüşmüş durumda.

Belki de bu tuhaf sessizliğin en görünür olduğu yer, acının ve adaletsizliğin tüketilişinde karşımıza çıkıyor… Tepkisizliğin kendisi artık pasif bir hâl değil; yeni bir izleme biçimi. İnsanlar bir olaya omuz vermek yerine onu bir ekran mesafesinde izlemeyi tercih ediyor.

Bugün Türkiye’de medyanın “çarşaf çarşaf” ifşa kültürüne yönelmesini yalnızca basının etik zaafıyla açıklamak yetersiz kalır. Elbette suç işleyen ya da suçla bağı olan kişiler hukuk önünde hesap vermelidir; bunun tartışılacak bir yanı yok. Ancak burada dikkat çekici olan başka bir şey var: Suçla mücadelenin kendisi, bir tür toplumsal gösteriye dönüşmüş durumda.

Bu insanların düştükleri durum elbette ibretlik; kimisinin hayatı gerçekten kontrolden çıkmış, gücün ve şöhretin dizginleyemediği bir düzleme savrulmuş. Suç, çoğu zaman kişinin kendi zaaflarının sonucudur ve sonuçlarıyla yüzleşmekten kaçış yoktur.

Ancak tepkilerin bu kadar yoğun biçimde bireysel hayatlara yönelmesi de tuhaf bir yanılgı yaratıyor: Sanki mesele yalnızca kameralara yansıyan birkaç kişinin kendi özel hayatlarında ve özel mülklerindeki davranışlarından ibaretmiş gibi. Oysa her toplum bilir ki, suçla mücadele kişisel tercihler üzerinden değil, o tercihleri mümkün kılan yapılar üzerinden yürütülür. Üstelik bugün mesele sadece birkaç ünlünün yaşadığı bir savrulma değil; madde kullanımı ilkokul çağındaki çocuklara kadar inmiş durumda. Yani buzdağının tepesine bakıp devasa kütleyi görmezden geliyoruz. Işığın hep aynı yüzlere çevrilmesi, gölgede kalan daha büyük ağları (baronları) görünmez kılar. Böyle olunca da bataklığın kendisi değil, yalnızca bataklığın kenarında yakalananlar konuşuluyor.

Asıl sorun da şurada başlıyor: Bu yüzleşme artık yargı salonlarında değil, ekranların önünde gerçekleşiyor. Mahkeme kararından önce gelen teşhir, suçu tartışmaktan çok suça tanıklığın kendisini bir tür tüketim nesnesine dönüştürüyor!

Gücün kontrolsüzlüğü birey için nasıl felaketse, toplum için de öyle. Çünkü güç, yalnızca kişisel hayatları raydan çıkarmaz; kamusal düzeni de sessizce eğip büker. Bir ülkede adaletin sergileniş biçimi, çoğu........

© Cumhuriyet