Uğursuz dönem

1980’li yıllardan beri yaşadığımız Tevfik Fikret’in deyişiyle bir “devr-i şeamet”tir (uğursuz dönem).

O yıllardan bu yana bir “zulmet-i beyzâ”da (beyaz karanlık) yaşıyoruz.

Biçimsel demokrasinin gereği cahillik, din sömürücülüğü, zorbalıkla yöneltildiğimiz yaşam bunu düşündürüyor.

Özgürlüğü kanatarak insanların acıları üzerinde yükselen bu yaşam biçimi, yozluğu, çağdışılığı getirdi ülkemize.

Korkuyu çoğalttı sevgi yerine, suskuyu egemen kıldı, duyarsızlığı erdem, sevdayı ayıp yağmayı yasal saydı.

Köreldi kültür, utandı sanat, pes etti eğitim, küstü insan.

Ülkemizi “kıskaç altında”, “alacakaranlıkta”, “ahtapotun kollarında”, “örümcek ağında”, “bıçak sırtında”, “oltada”, “yağmalanan”, “uçurumun kenarında” olarak tanımladı aydınlarımız.

“Türkiye üzgün yurdum, güzel yurdum” dedi Ataol Behramoğlu.

İnsan aklına katılan “yeni” bilgiler, sözcükler, terimler, kavramlar, olayların yanı sıra, belleğe yerleştirilmesi gereken “eski” de var.

Şimdilerde, unutmamanın geleceği çiçekleyeceği, unutmanın yanlış olduğu günleri yaşıyoruz.

Yaşadığımız tarihsel dönemin gerçekliği,........

© Cumhuriyet