Son dönemde ülkede ve yakın coğrafyamızda olup bitenlerin üstüne, bir de dostu Trump’ın ABD başkanı seçilmesi, belli ki Erdoğan’ın neo-Osmanlı kanını epeyce ısıtmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine karşıtlıklarını baştan beri saklamayan, devletin kurucu iradesiyle sorunlu olan iktidardaki anlayışın en tepedeki temsilcisi diyor ki “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Ufkumuzu 782 bin kilometrekareyle sınırlandıramayız. İnsan nasıl kaderinden kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz.”
Türkiye’nin gelip çatan kaçınılmaz yazgısı, Erdoğan’ın deyimiyle “Türkiye’nin mukadderatı” nedir? Aslında söylemde her şey oldukça açık bir şekilde ortaya konulmuş. Türkiye sınırlarını aşan bir “mukadderattan” söz edildiğine göre, bu sınır aşımı için Suriye, belki Irak, orta vadede muhtemelen İran topraklarına doğru bir genişlemeden söz ediliyor olsa gerek. Yoksa kıyılarımıza bitişik kayalıkları bile Yunanistan’dan sakınamazken batıya doğru bir genişleme olasılığından söz ediliyor olamaz.
Trump’ın adeta “Yürü! Kim tutar seni” biçimindeki coşturmasının altında, Ortadoğu’nun denetimini, Türkiye ve İsrail ortak gücüne ihale etme iradesi yatmaktadır. Çünkü bu bölgeyi (Ortadoğu) tek başına İsrail’le kontrol edebilmek kolay değil. O nedenle uzun yıllar sürdürülen kanlı boyun eğdirme çabalarına karşın, istikrarlı bir düzen kurulamayan Ortadoğu’da, BOP kapsamında ikinci aşamaya........