Fiyaskom

1971 yazı. Barcelona’dayım. İlk gelişim. Çok sevdim bu şehri. Geziyorum. Bir dükkân gördüm. İllüzyon aletleri satıyor. Merakım. Hemen daldım içeri. İki bin dolarlık alet aldım. Projem acayip. Bu yaz sahne şovumda komik illüzyon numaraları yapacağım. Döndüm İstanbul’a. Programım başladı. Harika pelerinler dikildi bana. Acayip bir illüzyonistim artık. Finalden bir önce sahne alıyorum. Çıktım. Öğrendiğim numaraları yapıyorum. Seyirci çok beğenecek bunları biliyorum. Fakat ne alkış var ne ilgi var. Hatta bir süre sonra insanlar birbirleriyle konuşmaya başladılar. Rezil olduk. Ertesi gün matine var. Geldim çalıştığım mekâna. Baktım bir köşede, güvercinler, tavşanlar, sihirbazlık aletleri duruyor. Sahne amirine “Bunlar ne?” dedim. “Abi, bilmiyor musun? Erken saatte Avrupa şampiyonu İtalyan bir sihirbaz çıkıyor yıkıyor ortalığı” dedi. Gazino programlarında çoğu kez sanatçılar birbirlerini görmezler bile. Sırası gelen kulisinden çıkar, sahnede yerini alır, işi bitince gider. Adam büyük sihirbazmış. Haberim yok. Kimseye bir şey sormadım. Kimse de benim ne yapacağımı zaten bilmiyor. Hey gözünü sevdiğimin tiyatrosu dedim içimden. Aylarca prova yaparız. Akrabadan yakın oluruz gün gelir. Bu sahne fiyaskomu hiç unutamam. Bu olay nerden aklıma geldi de yazdım? Televizyonda Endülüs halk türkülerini dinliyorum. İspanya. Her seyahatimde görmeyi, yeniden görmeyi istediğim ülke. Oradaki bir şarkıda şöyle diyor: “Paranın içinde yüzsen........

© Cumhuriyet