Yıl 1907, İstanbul. Kentin sokaklarına, müstebit II. Abdülhamit’in kasveti egemen. Tokatlıyan Oteli’nin ağır ahşap kapısından Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kurucu başkanı, Fransız soylusu Pierre de Coubertin giriyor. Selim Sırrı (Tarcan) ayağa kalkıyor, iki adam sımsıcak bir dostlukla el sıkışıyor.
Coubertin, Selim Sırrı Bey’den Osmanlı Devleti’ni temsil edecek bir Olimpiyat Cemiyeti kurmasını istiyor. Selim Sırrı, titrek bir sesle: “Mösyö Coubertin, biz istibdatta yaşıyoruz. Cemiyet kurmak değil, iki kişinin baş başa konuşması bile tehlikeli. Böyle bir olimpiyat cemiyeti kurmaya kalksam, hayatıma mal olabilir!” diye fısıldıyor.
Yıl 1923, Ankara. Selim Sırrı Bey, genç Cumhuriyetimizin Paris 1924 Oyunlarında temsil edilebilmesi için gecesini gündüzüne katan önemli bir bürokrat. 20 Şubat’ta Fransa Olimpiyat Komitesi Başkanı Kont Clary, doğrudan ona yazıyor: “Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 8. Olimpiyat’ın Paris’te yapılmasını kararlaştırmış olup, 1924 Organizasyon Kurulu, oyunlar ve şenliklere sizleri de davet etmekten onur duyar.”
Lozan Antlaşması henüz imzalanmamış, Cumhuriyet ilan edilmemiş. Emperyalist devletler siyasal arenada birer birer TBMM hükümetini tanımaya başlamışlar. Türkiye’nin Paris Olimpiyatları’na çağrılması, yeni Türk devletinin uluslararası meşruiyeti açısından çok önemli bir gelişme. Selim Sırrı Bey, Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı Ali Sami (Yen) ile........© Cumhuriyet