Tarihin hayaleti, siyasal coğrafyanın stratejik mevzilerinde dolaşır. Türkiye gibi kilit ülkelerde ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Gulyabani”si olur.
Korkutanlar, korkutmak istediklerinin cehaletine, yetersizliğine ve ahlaksızlığına dayanarak yazar, senaryolarını. Derken işbirlikçilik, düzenbazlık alır yürür. İnsanları ikiye ayırır: Sömürenler ve direnenler.
Bu süreçte hapislerle, işkencelerle hırpalanmak ve hatta kim vurduya gitmek; direnenlerin payıdır.
Tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı tarihine değgin bir anekdot aktarır: Yükseliş döneminde Kapıkulu’nun atlı askerleri, “Altı Bölük Süvari” diye anılır. Savaşlardan deneyim süzen bu süvari ocağında yeni gelenlere, “Mertçe savaşın” öğüdü verilir. “Namertlik edersen, kılıcını salladığın adamın kılıcına uğrarsın.”
Atalarımızın “93 Harbi” diye andıkları ve Osmanlı ordusunun ağır yenilgiye uğradığı 1877-1878 savaşında Ruslar; başkent İstanbul’un eşiği Yeşilköy’e kadar ilerledi. Osmanlı Devleti’ni 3 Mart 1878’de feci koşullar içeren Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nı imzalamak zorunda bıraktı. Ancak Rusya’nın güçlenmesi, zamanın emperyal efendisi İngiltere’nin işine gelmiyordu. Tarafları Almanya’da topladı ve 13 Temmuz’da imzalanan Berlin “Barış” Antlaşması’yla, Ayastefanos kadük oldu. Ama Osmanlı Devleti Balkanlar’daki nüfuzunu yitirdi, çok büyük toprak kaybına uğradı ve Balkanlar’da, Kafkasya’da sığınmacı........