Sevgili okurlarım pek çoğumuz dışarıda yemek yiyemiyoruz, serpme kahvaltı modasına uymadığınızı da biliyorum. Tek biletin 750 lira olduğu tiyatrolara da gidemiyoruz. Kitap ise neredeyse ateş pahasına. Çünkü yoksullaştık, yoksullaşmak en çok emeğiyle geçinen milyonlarca yurttaşı can evinden vurdu. Şimdi gelin hep birlikte nasıl yoksullaştığımızın resmini çekelim:
Efendim, evimin hemen yanında bir türlü bitmeyen bir metro inşaatı var. Artık çalışanlarla ahbap olduk. Öğle saatlerinde oradan çekerken kurdukları sofraya beni de davet ederler. Sekiz saat boyunca yerin altında ağır işçilik yapan dostlarım her gün aynı sofrayı kurar: Koca bir beyaz ekmek, bir avuç zeytin ve kola. Çoğu taşeron olan işçilerin asgari ücret almadıklarını adım gibi biliyorum. Alsalar ne olacak, kuş sütü bile bulunan sofralar mı kuracaklar, iyi ki kola var. Kola mideyi delerken insanı bir süre dinç tutabiliyor. Ve ağır işçi metrocuların en çok tükettiği: Ekmek, zeytin ve kola.
Mahallenin kahvesinde de kimselerin yüzü gülmüyor ve sigara içenler hangi tütüncü sarma sigarada bir liralık indirim yapmış bunun peşinde. Köpeği ve kedisi olanlar, lüks tüketime giren kedi ve köpek mamalarından, sürekli artan veteriner ücretinden yakınıyorlar. Bizim buralarda bir ara bütün kediler obezdi. Gelen besliyor, giden besliyordu. Bu ansızın kesildi ve tavuk eti karıştırılmış mamaya alıştıklarından kediler açlık çekmeye ve hırçınlaşmaya başladılar. Kedisini üç günlük serum tedavisi bittiği için kucağında getirip kahveye oturan bir kedisever, neredeyse ağlayacak çünkü bir........