Sevgili okurlarım yılbaşı telaşı içindeki İstanbul’da dolaşıyorum. Öyle AVM’lerde (hiç sevmem), büyük mağazalarda değil, Karaköy’ün kocaman hamsi tabağının 200 lira olduğu balıkçılarında, Anadolu Kavağı’nın arada sırada birilerinin geçtiği kış sokaklarında, torunlarına küçük de olsa hediye arayan anneannelerin alışveriş yaptıkları bütçeye uygun her şeyi satan dükkânlarda, İBB’nin kütüphanelerinde çalışan genç insanların sessizliğinde, bir zamanlar film çektiğim Beyoğlu’nun arka sokaklarında. Ve sonunda Üsküdar’da sokak boyunca kendi yaptığı talaş sobasının hemen dibinde, bana Mardin’in kahvelerini anımsatan küçük kürsüler koymuş bir çaycının kürsüsünde oturup yan tarafta az sonra sınava gidecek öğrencilerin cıvıltılı seslerini dinliyorum. Ve birden dünyamızı saran savaş çığlıkları gelip beni buluyor ve ben yıllarca yaptığım gibi “Ben bir barışseverim” diye haykırıyorum:
Evet ben bir barışseverim çünkü bilirim ki savaşta en çok yoksullar ölür. Bilirim ki en çok çocukların hayalleri ölür. Bilirim ki kadınların ırzına geçilir, bilirim ki sadece ve sadece zenginler (silah sanayisi, inşaat ve ilaç sanayisi) öyle çok para kazanırlar ki onlar bu paraları harcasınlar diye yepyeni yat modelleri, uçak modelleri oluşturulur. Bilirim ki Tanrı’nın sevgili kulları sadece zenginlerdir ve onlar özel uçaklarıyla binlerce insanın öldüğü arazileri paylaşmak için uçaklarını son gaz uçururlar!
Ben bir barışseverim çünkü bilirim ki savaş binlerce yıllık dünya kültür mirasını acımasızca yok eder, yok edemediklerini de yağmalar, bir Sümer Tanrısı bir silah tüccarının odasını süsler, bir Afrodit heykeli, metreslerinin sayısını........