Kötülük Örgütlü, Edebiyat ve Sanat da Öyle Olmalı |
Televizyonda, sosyal medyada, gazetede her gün aynı cümleyi duyuyoruz: Şu kadar ölü, bu kadar yaralı… Rakamlar çoğalıyor, yüzler siliniyor. Oysa karşımızda münferit bir öfke patlamasından çok daha ağır bir tablo var: Masalarda planlanan; yasa maddelerine, ihalelere, “güvenlik” söylemine sızmış örgütlü kötülük.
Savaş planlarında “yan hasar” diye geçen çocuk ölümleri, “iş kazası” diye kapatılan maden faciaları, “ekonomik zorunluluk” adı altında meşrulaştırılan güvencesizlik, “normalleşme” ve “reform” kelimeleriyle cilalanan otoriterleşme… Bunların hepsinin arkasında imzalar, onaylar, bütçeler var. Kötülük, bireysel vicdansızlıktan çıkıp kuruma, şemaya, rapora kavuştuğunda örgütlü hale geliyor.
Tam burada edebiyat ve sanat devreye giriyor.
Roman, “on altı işçi öldü” demez; sabah evden çıkarken çocuğunun saçını düzelten madenciyi anlatır. Öykü, “yüzlerce göçmen” demez; cebinde buruşmuş bir fotoğraf taşıyan gencin yolculuğuna odaklanır. Şiir, “yan hasar” demez; enkaz başında bekleyen annenin nefesini duyurur. Resim, fotoğraf, sinema; yıkılmış bir evin önünde duran........