Yeni ‘model’ arayışında bir seçenek

Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’in neoliberalizmden farklı modeli, büyük güç rekabetine bakışı, “Çin mi kazanacak ABD mi” sorusunun ötesinde uzun vadeli bir stratejiyi yansıtıyor. 2026’ya girerken Çin modeli yalnızca çevre ülkelerin değil, merkez ülkelerin liderliklerinin de ilgisini çekiyor.

Çin’in ekonomik modeli, serbest piyasa ile siyasi kontrolü birleştiren parti-devlet kapitalizmi olarak özetlenebilir. Stratejik sektörlerdeki kamu şirketleri, devlet yönlendirmeli bankalar ve sanayi politikalarıyla büyüme; salt kâr mantığına değil, siyasi önceliklere göre yönlendiriliyor. Batı’da egemen bakış, bu modelin bir gün mutlaka, borç, emlak balonu ve demografik yaşlanma gibi sorunların etkisiyle “çökeceğine” inanıyor. Ancak bu beklentiler 200 yıllık Batı egemenliğinin ürünü liberal demokrasinin, bireysel özgürlüklerin serbest piyasanın, evrensel biçimler olduğunu varsayan ve ilk kez beyaz olmayan bir gücün yükselmesinden kaynaklanan ırkçı/varoluşsal bir korkuyla düzenlenmiş patolojik bir zihinsel haritaya dayanıyor.

Halbuki, Pekin’in asıl hedefinin, şirket kârlılığından ziyade kaosu önlemek, iktidarın sürekliliğini korumak, sistematik çöküş ihtimalini bastırmak olduğu kolaylıkla görülebilir: Finansal şoklar devlet bankaları eliyle içeride emilirken “panik”, bir piyasa bilgisi değil, bastırılması gereken bir güvenlik riski olarak ele alınıyor. Böylece Çin, krizleri Lehman tipi........

© Cumhuriyet