Yayıncılık krizi kapıda...

Son zamanlarda gazete ve dergilerde, özellikle 2018 yılından itibaren dövizin artmasıyla kâğıt ve matbaa fiyatlarına yetişemeyen küçük ve orta ölçekli yayınevlerinin can çekişen hali, piyasadaki durgunluk nedeniyle küçülmeye doğru hızla gidişleri tartışılmaya açılıyor. Bunun yanı sıra büyük kitap fuarlarına artık küçük ve orta ölçekli yayınevleri katılamaz hale geldi; bir dönem gelir-gider dengesini koruyarak katılım ön plandayken şimdi giderin artması nedeniyle uzak durmak zorunda kalıyorlar. Hatta onlar için katılım giderini kitap basımında değerlendirme düşüncesi öne geçiyor. Öte yandan, bir süredir yerel yönetimlerin düzenlediği fuarların son derece popüler olduğu da bir gerçek. En az on gün süren kitap günleri her şeyden önce bir şenliğe dönüşüyor. Yaşadığı yerde kitapla ilişkisi daralmış olanlar kitaba dokunuyor, söyleşileri dinliyor, düşünselliğin ne olduğunu hatırlamaya başlıyor. Bu anlamda da kitap günleri/fuarlar önemli bir etkinlik alanına dönüşüyor. Ancak yerel yönetimlerin bu alanı da takip edenlerle çalışması gerekiyor. Kendi beldesinde, kasabasında, ilinde kültür çalışmaları yapanları desteklememiş; seçim öncesi kültür sanata dair tek vaadi konserler düzenlemek, tek hayali de çok amaçlı kültür merkezi yapmak olan bir yerel yöneticinin çektirdiği o fotoğrafların ne inandırıcılığı var ne kalıcılığı. Bütün bunlar sadece görünür olmak, önde olmak, halka pozitif bir fotoğraf sunmak için yapılan bir show’a dönüşüyor. Böylece bir popüler yaklaşım ise meşhuriyet çağının elinde derdest oluyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse bizim gibi ülkelerde “şünce” sözcüğünden koşar adım kaçılır. Melih Cevdet bir yazısında, “Düşünmek yoruyor bizi, az bilerek de eyleyebileceğimize inanıyoruz” der; inceden dalga geçerek. Toplumsal olaylara, varsıl-yoksul çelişkisine, yöneten azınlığın yönetilen çoğunluk karşısındaki davranışlarına bakarken “düşünce” değer kazanır. Düşünselliğin yapı harcı ise kültür ve birikimdir. Cehaletin alıp başını gittiği dönemlerde ilkin bu sözcük rafa kaldırılır ya da içi boşaltılır. Ancak kitap basımında çeşitliliğin ortadan kalktığı yerde düşünsellik güçlenmez. Zaten can alıcı hikâye burada başlıyor.

Ne yazık ki yayıncılık sektörü esas olarak giderek daha da ticarileşen bir ortamda, büyük organizasyon şirketlerinin ve arkasında büyük sermayedarların bulunduğu yayınevlerinin hâkim olduğu bir yapılanmayla şekilleniyor.........

© Cumhuriyet