Tehditler ve Murat Ağırel

Her zaman vatandaşların yaşam hakkını savunma görevi devletin, yani devletin temsil organlarınındır. Gerekli yasal önlemleri almak, gerekirse özel yetkili görevliler ve savcılarla siyasi cinayetlerin, teşebbüste bulunanların ve böylesine insanlık dışı bir eylemin gerçekleşmesi adına şuursuzca çığırtkanlık yapanların üzerine gitmek en başta siyasi iradenin görevidir. Ne yazık ki yaşadığımız coğrafyada gazete ve dergilerin yaygınlaşmasına bir hayli geç kalındı, iletişim özgürlüğü ise bir hayli erken budandı. Gazeteciler ise sürekli bir namlunun ucunda kendini bularak görevlerini yerine getirdi. Hasan Fehmi’den Ahmet Salim’e, Zeki Bey’den Hasan Tahsin’e, Sabahattin Ali’den Cavit Orhan Tütengil’e, Abdi İpekçi’ye, Çetin Emeç’e, Uğur Mumcu’dan Musa Anter’e, Metin Göktepe’den Hrant Dink’e ve daha pek çok değerli isme uzanan öldürülen gazeteciler listesi cezasızlıkla bütünleşti. Biz ise, emri verenin de tetiği çekenin de yanına kâr kaldığı bu zaman dilimi içinde çırpınıp durmaya devam ettik.

***

İktidarlar aktif bir muhalefetten rahatsız olduğu kadar çatlak seslerin yükselmesinden de hoşlanmaz. Ancak demokrasisini oturtmuş ülkeler haber alma ve iletişim özgürlüğü çerçevesinde vatandaşının bilgilenme ve öğrenme hakkını iktidarlara rağmen önemser. Çoğunlukla bir eyleme girişilmediğinden yasalarını uygulamaya bile fırsat bulamaz, bu alan içselleştirilmiştir de ondan. Ancak bu can alıcı noktaya nice bedeller ödeyerek gelindiği de aşikardır. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de bundan yüz elli yıl önce basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildi. Nitekim 1887 yılında........

© Cumhuriyet