Mari, tahta merdivenleri çıktı. Evinin kapısını demir anahtarla açtı. Küçük odadaki koltuğa çöktü. Hamileydi. Sevinilecek bir haber değildi bu. Yasak sevdanın ona yaptığı hazin bir şakaydı. Akşam tiyatroya vardığında bembeyazdı. Rahatsız olduğunu söyledi arkadaşlarına. Salon her zamanki gibi doluydu. İstanbul tiyatroları “Kamelyalı Kadın” temsilinin başarısıyla çalkalanıyordu. Gazeteler, Marie Nivart’ın oyunculuğundan övgüyle söz ediyordu. Akşam oyunu izleyenler korkunç bir hadiseye şahit oldu. Mari sahnede vefat etti. Hakkında gazetelerde çıkan çok sayıda iddia vardı. Kimi intihar ettiğini söylüyor, kimi hastalandığını yazıyordu. Nitekim Metin And Hoca da Meşrutiyet Dönemi Türk Tiyatrosu’nda bu iki tezden de söz eder. Ne olursa olsun Marie Nivart Kamelyalı Kadın’la birleştirdi hayatını. Böylece orta sınıf ahlakının katı kurallarına oynadığı kadınla karşı çıktı. Çok sevdiği sahnede hayata veda ederken arkasında sevgilisi yazar Şemsettin Sami’yi bıraktı. Bu aşk yüzyıllar sonrasına böylesine hüzünlü bir trajediyle kaldı.
***
Filiz Ali’nin geçtiğimiz günlerde yayımlanan Bir Tutkunun Peşinde: Carl Ebert kitabını okurken önce aklıma bu yaşanmış hikâyenin gelmesinde bir tuhaflık yok. Benim için Carl Ebert, açtığı yolda böylesine trajedilere fırsat vermeden yürürken sadece tiyatromuzun akademik anlamda başarıyla temellerini atmasının değil tiyatro sanatının isterlerini........