A. Kadir’i düşünelim

1940 kuşağının gözde şairlerinden biriydi A. Kadir. Subay babası genç yaşta dünyayı terki diyar eyleyince ailesi yoksulluğa düşmüştü. Başarılı bir çocuktu. Kuleli Askeri Lisesi’nin sınavını kazandı. İkinci sınıfa geçtiğinde bu defa annesinin genç ölümüyle sarsıldı. İlk şiirlerini hep bu talihsiz güzel kadına adadı. Hayatı boyunca annesinin yokluğu onu bir gölge gibi takip etti. “Benim anam hep ağlardı” şiirinde yine anası vardı: “Benim anam hep ağlardı/ kardeşine ağlardı/ yemen çöllerinde kalmıştı/ gencecik idris dayı/ anam ağlardı ona/ benim anam hep ağlardı/ babama ağlardı.” Tüm sevdiklerini savaşta kaybetmiş bir kadının ıstırabıydı bu dizeler.

***

O dönemin her genç şair adayı gibi önce Faruk Nafiz ve Necip Fazıl’la tanıştı. Onların izinden giden, aruz ve heceyle biçimlenen aşk ve ölüm şiirleriydi ilkin yazdıkları. Lise son sınıftayken Nâzım’ın şiirleriyle karşılaştı: “Taranta Babu’ya Mektuplar”, “Jokond ile Si-Ya-U”, “Gece Gelen Telgraf”, “Varan 3”, “835 Satır”... Ne bulsa okudu. Tek kelimeyle çarpılmıştı. Harp okuluna başladığında ise Balzac, Zola, Tolstoy, Gorki, Dostoyevski... Hepsini okumuştu. Ne var ki okuldaki sağcı öğrencilerin ihbarı üzerine arkadaşlarıyla tutuklandı. Bu haksızlığa Nâzım Hikmet’in adı bir şekilde karıştırılmış, böylece A. Kadir’in anı kitabına girecek “1938 Kara Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet” eseri ortaya çıkmıştı. Bu yargılamalar sonucunda A. Kadir on aylık hapis cezası aldı ama Nâzım on beş yıla mahkûm oldu.

***

Cezaevinden çıktıktan sonra okulla ilişiği kesildi, er olarak askere alınıp Çorum, Diyarbakır, Sapanca dolaştırıldı. Artık şiire tek kelimeyle sarılmıştı. “Ses” ve “Yeni Edebiyat” dergilerinde görünmeye başladı. Nâzım’ın etkisinden sıyrılıp kendine ait bir dil kurmanın ilk adımlarını attı böylece. Askerlik sonrasında İstanbul’a geldi. Bir........

© Cumhuriyet