Sanat uzun, ömür kısa |
Cumhuriyet’te 8 Aralık’ta çıkan “Uzun Bir Macera: Faust” başlıklı son yazımda şöyle demiştim: “Alman ve dünya edebiyatının doruklarından Goethe’nin altmış yıl boyunca üzerinde çalıştığı ve ‘Faust II’ diye bilinen ikinci kısmı ancak yazarın ölümünden sonra yayımlanabilen bu dev eserini sonunda, hem de tiyatro yaşamımın altmışıncı yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyma olanağını buldum. ‘Faust’ 9 Aralık’ta Küçük Tiyatro’da prömiyer yapacak.”
Ne yazık ki prova sürecinde yaşanan sayısız talihsizliğe bir yenisi eklendi ve Mefisto’yu oynayan Sükûn Işıtan sakatlanınca, oyun ancak 18 Aralık’ta prömiyer yapabildi. Ama çok başarılı bir şekilde yaptı.
Benim de hayatımda bir döngü daha tamamlanmış oldu: “Faust” ve tiyatroda altmışıncı yılım...
Böyle dönüm noktalarında insan kendi kişisel tarihine bakma gereksinimi duyuyor.
Sahneye koyduğum “Faust”, Goethe’nin eserin başında yer verdiği “İthaf” bölümünün dizeleriyle başlıyor: “Yaklaşıyorsunuz yine, muğlak suretler,/ Vaktiyle göründüğünüzde henüz pusluydu bu gözler,/ Dener miyim acaba sıkıca tutmayı sizi bu sefer?” Beraberlerinde hatıraları da getiren o “sevgili gölgeler”e bakıyorum ben de birer birer. Çünkü “Neyim varsa hepsine uzaktan bakar gibiyim,/ Ki kaybolup gidenler artık benim........