Savaş, barış, adalet...

Bir o eksikti: “Üçüncü dünya savaşı” ihtimali.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki “Soğuk Savaş” döneminde o ihtimalden çok sık bahsedilmişti. Fakat -Birinci Dünya Savaşı dahil- o büyüklükteki genel savaşların dünyayı ne kadar büyük felaketlere sürüklediği, görüldüğü, bilindiği ve dünya kamuoyuna sık sık hatırlatıldığı için, öyle bir durumla 85 yıldır bir daha karşılaşılmamıştı.

O yoldaki ihtimaller, dünyanın pek çok devletinin ve uluslararası kuruluşların gayretleriyle, şimdiye kadar önlenebilmiştir. Bazen barış politikalarıyla, bazen karşılıklı silahlanma yarışlarının caydırıcı etkisiyle, bazen de uluslararası askeri müdahalelerin desteğiyle...

Daha önce de belirttim: Dünyanın, özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşadığı deneyimlerden alınan dersler, bence, bundan sonraki büyük savaş girişimlerini de önlemeye yeterli olmalıdır.

Ama o ihtimal, şu sıralarda bizim dışişleri bakanımız tarafından ifade edildi, “üçüncü dünya savaşı” için “Hemen çıkabilir” dendi. Bunun arkasından da aynı konuda diğer yetkili mercilerin bildirileri geldi. Milli Savunma Bakanlığı, “Her türlü savaşa hazırız” dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da Türkiye’nin İsrail saldırılarına karşı Lübnan’ın yanında olduğunu açıkladı. O açıklama basınımızda bazı sorulara yol açtı. “İsrail’e karşı savaşta Lübnan’ın yanında olurken Hizbullah’ın da yanında mı olacağız?” diye soruldu.

Cumhuriyet yazarı Miyase İlknur, cumartesi günkü yazısında savaş tartışmalarını özetledikten sonra, “Savaşın olumlu yönleri de var.........

© Cumhuriyet