Bugün bayram. Hepimize kutlu olsun. Benim çocukluk zamanlarımda, yani 1930’larda, 40’larda biz ailece Ankara’da otururduk. Bu bayram, daha çok “Şeker Bayramı” diye anılırdı. Ben de onu, ilk, öyle işitmiştim. Ona bugünkü gibi, “Ramazan Bayramı” diyenler de vardı. Ama mahallemizdeki -benim o zamanki yaşlarımdaki- çocuklar, o üç güne daha çok “Şeker Bayramı” derlerdi. Bu, o bayramdaki ziyaretlerde, konuklara ikramların “şeker”li olması geleneğini oluşturmuştu.
“Şeker” hakkındaki “tıbbi ikaz”lar o zaman pek yaygın değildi. Yani “Şeker zararlıdır. Fazla yersen sağlığına zarar verir” uyarıları... Aileler arasındaki tıbbi “tavsiye”ler, o zamanlar daha değişikti. Hele çocuklar açısından... Çocukların şeker yememesini istemek bir yana, onların şeker yemesinin önemli ihtiyaçlarından biri olduğuna inananlar çoktu.
Bu “şeker” konusu açılınca, hep aklıma gelen ünlü şiiri var Nâzım Hikmet’in. Şair, İkinci Dünya Savaşı’nın son döneminde Hiroşima’ya atılan atom bombasının etkisiyle ölen bir kız çocuğunun, yıllar sonra kapı kapı dolaşarak o çeşit bombaların bir daha kullanılmaması için açılan bir imza kampanyasına katılışını varsayıyor ve onun adına şöyle yazıyor:
“Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir........© Cumhuriyet