Dün, bu satırları yazarken televizyonlarımızda iki konu vardı. Biri, iki büyük partimizin genel başkanları arasındaki diyaloğun ikinci aşaması... İkincisi ise Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları...
Erdoğan-Özel görüşmesi, saat 16.00’da başlayacak. Sonucun açıklanması ve ilgililerce yorumlanması da biraz zaman alır. Benim yazıyı bitirip baskıya yetiştirme zamanım ise doğal olarak sınırlı. O açıdan Avrupa seçimleri konusundan söz edeceğim.
O seçimler, Avrupa Birliği ülkelerinde, geçen perşembe günü başlamıştı. İlk olarak Hollandalılar oylarını kullanmıştı. Daha sonraki günlerde de AB’nin diğer ülkelerinde devam etti ve bitirildi.
Cumhuriyet’te o süreçle ilgili yazısında Nilgün Cerrahoğlu’nun yazı başlığı şöyleydi:
“Avrupa’nın kader seçimi...”
Başlık isabetliydi. O seçimin sonuçları, Avrupa’daki “aşırı sağ” tehlikesiyle ilgiliydi. O tehlikenin kuvvetlenip arttığını mı gösterecekti, azaldığını mı?... Pazar gününe gelinip sayım işleri tamamlandıktan sonra o sorunun cevabı belli oldu: O tehlike artmıştı. Özellikle de demokrasinin beşiği sanılan Fransa’da... Le Pen’in başkanlığındaki aşırı sağcı parti “Ulusal Birlik Partisi” birinci parti olmuştu. Bugünkü Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “Rönesans Partisi” ikinci... Sosyalist Partisi ise üçüncü...
O sonuçlar karşısında da Macron, Fransa’nın kendi, ulusal meclisini yeni bir seçime gitmek üzere feshedeceğini açıklamıştı.
Almanya dahil, öteki AB ülkelerinin çoğundaki sonuçlar da aynı şekilde aşırı sağın önemli ölçüde güçlendiğini gösteriyordu. Bu........