23-30 Nisan Ulusal Egemenlik haftasındayız. Önceki gün coşku ile bu büyük bayramı kutladık. AKP yıllarca engelledi, kutlu doğum haftası dayatıldı. Oysa ta 1921’de başlanmıştı bu bayram kutlaması. 1933’te Atatürk, 23 Nisan’da çocukları makamında ağırlayıp sohbet etme geleneği başlattı. 11 yıl süren acımasız savaşlarda (1911- 22) en ağır bedeli belki de çocuklar ödedi. Babalarından ayrı, yoksun kaldılar, yoksul düştüler, evsiz ve aç kaldılar. 15 yaş ve 45 kg’ı bulanlar askere alındı.
İzmir Marşı’nın sözlerinden: ...İzmir’in dağlarında oturdum kaldım / Şehit olanları deftere yazdım / Öksüz yavruları bağrıma bastım. Bağımsızlık Savaşımız sonrası bu çocuklara sahip çıkma sorunu da omuzlardaydı. Ulusun egemenliğine sahip olması gerçekte çocukların kurtuluşu ve bayramıydı. 1979’da uluslararası boyut kazandı. Kurucu öngörü çok derinliklidir: Çocuklara bayram armağan eden ilk ülke olmanın yanı sıra bu bayram-hafta aracılığıyla ULUSAL EGEMENLİĞİ coşkuyla belletmek, tarih bilinci kazandırmak! Şimdi, başlıktaki güncel ve kritik soruya, Yüce Atatürk’ün ağzından yanıtlar verelim:
- Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her tarafta yıkılmaya mahkûmdur.
- Yeni Türk devletinin yapısal özü “Ulusal Egemenlik”tir. Şimdiye dek ulusumuzun başına gelen tüm yıkımlar, kendi talih ve yazgısını başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır. İnsanlar, uluslar kendi istençlerini, kendi vicdanlarının gereklerini yürütmek ve uygulamak isterlerse, egemenliklerini kesinkes........© Cumhuriyet