İlk gördüğüm filmin adını anımsamıyorum. Belleğimde yalnızca titreşip duran saldırgan alevler kalmış. Nasıl etkilenmiş olmalıyım ki filmin son sahnesinde alevlerin düşman askeri gibi kadının üzerine yürüdüğünü unutmadım.
Belleğimin aynasında genç mi genç, güzel mi güzel bir kadın görüyorum. Alevlerden kaçarken yaptığı haykırışlar kulağımda çınlıyor.
Bir anda alevler fışkıran karanlık bir çukura yuvarlanıyor kadın. Alevlerin yalımları, çukurdan kurtulmaya çalışan kadının uyumlu bedenini, uzun kumral saçlarını, saydam cildini yalayıp geçiyor.
Hayal sınırlarını aşacak güzellikteki kadının ceylan sağrısı inceliğindeki beline kaba bir halat bağlanmış. Halatın ucunu, çukurun kenarında oturan bir adam tutuyor.
On beş yaşındaki sevdalı yüreğim, adamın katil suratını görmeye dayanamadı. İçimden, kadını onun elinden kurtarayım diye neredeyse uzun bacaklı bir atlet gibi yerimden fırlayıp perdeyi karartmak geçti.
Çukurun kıyısında halatın ucunu elinde tutan adam, halatı gevşetiyor, kadının........