Temel niteliği bakımından, “geniş katılımlı bir uluslararası etkinlik” olan olimpiyat ve paralimpik oyunlar, benzeri tüm faaliyetlere paralel “harcama etkisini arttırıcı ve katma değeri çoğaltıcı” etki sağlar. Bu müspet etki, öncelik ve ağırlıklı olarak, inşaat; turizm; sponsorluk ve yayıncılık sektörleri üzerinden okunur. Ancak, önceki deneyim ve bilançolar, birtakım diğer önemli gerçeklere de işaret etmektedir:
Olimpiyatlara talip olan ve ev sahipliğini kazanan ülkeler, etkinlik sonrası sınırlı kullanımı olan özel-yüksek maliyetli tesis yatırımlarına; önce bunların inşası, sonrasında, altyapı ve bakım çalışmalarına çok fazla kaynak harcamak durumunda kalmaktadır. Üstelik, olimpiyat sonrasında sınırlı bir kullanım imkanı bulunan bu tesisler, adeta bir “mali çukur/çöküş” durumunu ortaya çıkarmakta; ekonomi literatüründe bulunan “beyaz fil” sendromunun yaşayan örnekleri haline, hemen dönüşmektedir.(*)
İlgili akademik çalışmalar tarandığında; “yapılan yatırım ve harcamaların, ev sahibi ekonomi için, kısa vadede daralma ve gerilemeye yol açtığı, orta ve uzun vadede ise, tablonun pozitife dönebileceği” tespitleri ön plana çıkmaktadır. Üstelik, daha işin başında, ev sahipliği seçim sürecinde harcanan tanıtım bütçeleri bile önemli ekonomik yükleri gündeme getirmekte; olimpiyat için gelenlerin, sırf bu bakımdan seyahatlerini erteleyenlerin sayıca altında kalarak, net turist kaybının ortaya çıkacağı kötü senaryolar gerçekleşmektedir. Nitekim, yakın dönemde,........